Görüntülenme Sayısı: 49
Çalışma masamdan çatı balkonumdaki ağaçlara bakarken kuşların su içmeleri için koyduğum bakır bakraca eğilen karga benimle göz göze geldi, yaklaşık bir iki dakika bakıştık sonra muzipçe suyunu içti ve gelen minik serçeye yerini verdi. Bu tablo beni hem şaşırttı hem de hüzünlendirdi. Yıllardır kargaya atfedilen kötü ve aptal yaftaları nedeniyle ilgi alanımın dışında kalmalarına hayıflandım durdum. Birkaç gün sonra ise ön balkonumdan yan çatıda bir arada oynaşan iki martı ile iki kargayı gördükten sonra bu yazıyı yazmaya karar verdim.
“Karga ile Tilki” öyküsü Ezop masallarında veya Lafontaine’de yer alan bir fabldir, Yunanca ve Latince versiyonları vardır. Tilki kurnazdır, karga ise budala ve ağzındaki peyniri tilkiye kaptırandır, fablde dalkavukları dinlememeye dair ders vardır. Lafontaine’in kargaya aptallığı yüklemesinin onun kendi ruh hali ile ilgili olduğuna inanıyorum. Karganın kapkara ve meraklı gözleriyle bakışı bana iletişime açık bir canlı izlenimi verdi. Hatta biraz da baykuş gibi onun da haksızlığa uğradığını düşünerek incelemelerimi derinleştirme yoluna girdim. Çocukluğumuzda yaşadığımız olaylar, duyduğumuz sesler veya algıladığımız kokular anılarımızdadır ve çağrışımlarla yeniden canlanırlar. Bu nedenle karga çocukluğumuzun kötü hayvanları arasındadır. Bu yanlış yerleşmiş duyguyu ancak merak ederek, izleyerek, görerek veya deneyimleyerek değiştirebiliriz. Galiba karga ile aramda kurulan sıcak bağ ancak elli, altmış yıl sonra oluşabildi. Dolayısıyla artık “Karga karga gak dedi/ Çık şu dala bak dedi/ Çıktım baktım o dala/ Bu karga ne budala” tekerlemesi benim umurumda değil.
Tilkinin kurnazlığına alet olmuş olan kargalar, batı kültüründe tıpkı kara kediler gibi, tüylerinin siyah olmasının ve karanlıkta görünmemelerin oluşturduğu negatif algı sonucunda hep kötüye yorulmuştur. Kargalar, İsveç’te katledilmiş insanların hayaletlerini, Almanya’da ise lanetlilerin ruhunu temsil eder. İrlanda Kelt mitolojisinde ise savaş ve savaş alanlarıyla ilişkilendirilir. Yunan mitolojisinde, Apollon kral Phlegya’nın kızı prenses Coronis’e öyle âşık olur ki onu gözünün önünden ayırmaması için beyaz bir kargayı görevlendirir. Karganın dikkatinin dağıldığı bir gün Coronis gönlünü Ischys adlı ölümlüye kaptırır. Apollon durumu fark ettiğinde o kadar kıskanır ki genç kızı bir ok ile vurur, dikkatsizliğinin cezası olarak kargayı siyah tüylerle donatır. İslamda ise karganın, Âdem’in iki oğlundan Habil’in kardeşi Kabil’i öldürdüğünde ona kardeşini nasıl gömeceğini öğrettiğine inanılır.
Arthur Rimbaud, “Kargalar” adlı şiirinde “Ölüp gidenler geçen kış/ Tarlalarda dinleniyor./ Kargalar gökte dönüyor,/ Yolcular düşünsün diye;/ Kimler konup kimler göçmüş,/ Sen ey hüzünlü karakuş!” diyerek ölümle kargaları bağdaştırır. Rimbaud’nun bu şiirini fransız şansonunun abide isimlerinden Leo Ferré ve Mouloudji ayrı ayrı seslendirmişlerdir. Edgar Allan Poe’nun, “Kuzgun” (karganın ufak bir türü) adlı şiirindeki “Hatıra bırakma sakın, bir tüyün bile kalmasın!/ Dağıtma yalnızlığımı! Bırak beni git kapımdan!/ Yüreğimden çek gaganı, çıkar artık, git kapımdan!” dizeleri de oldukça ilginçtir.
Vincent Van Gogh’un Temmuz 1890’da, intiharından hemen önce yaptığı “Buğday Tarlasında Kargalar” en bilinen tablolarından biridir. Ressamın son günlerini geçirdiği, Paris yakınlarındaki Auvers-sur-Oise’da tehditkâr, gece mi gündüz mü pek belli olmayan çok koyu bir gökyüzü altında bir buğday tarlası. Tarlanın üzerinde ufukta kaybolan, otlarla kaplı toprak yollar ve uçuşan kara kara çok sayıda karga. Tablodaki bütün öğeler adeta ressamın çaresizliğini ve trajik sonunu duyurur gibidir. Van Gogh’un yalnızlığını, iç sıkıntısını büyük bir duyarlılıkla tuvale yansıttığı bu tablo onun veda yapıtıdır.
Alfred Hitchcock bir röportajında, “Kuşlar” adlı ünlü filminin çekimleri sırasında 3200 kuş kullandıklarını, bunların en akıllılarının kargalar, en huysuzlarının ise martılar olduğunu söylemiştir.
Pier Paolo Passolini’nin 1966 yapımı “Uccellacci e uccellini” adlı, “İrili Ufaklı Kuşlar” diye çevirebileceğimiz filminde Toto ve oğlu Ninetto ( iki ünlü İtalyan aktör ) Roma’nın çevresinde ve kırlarında gezerken bir kargaya rastlarlar. Film bir altyazıyla şunu vurgular: “Kuşkusu olabileceklere ve aklı karışabileceklere hatırlatalım ki karga bir sol entelektüeldir…” Karga onlara şahinlerle (güçlüler) serçelerin (zayıflar) öyküsünü anlatır. İki fransisken papaz bu iki kuş türünü evanjelik mezhebine katmakla görevlendirilmişlerdir. Papazlar bunu başarsa da aralarındaki rekabeti ortadan kaldıramamışlar, şahinler serçeleri öldürmeye devam etmiştir. Enis Batur da “Karganâme” adlı kitabında Passolini’nin bu filmine gönderme yapmaktadır.
Yıllar önce “Avrupa Yakası” dizisinde, Ata Demirer’in canlandırdığı falcı Lerzan tiplemesindeki “Kargalar, kargalar” nidaları da bence kargalara yıllarca yapılmış haksızlığa ironik bir yaklaşımdı. Resimlerde, ekili tarlalardaki ürünü kuşlardan korumak için konan korkulukların omuzlarında karga ile betimlenmesi de yine karganın akıllılığına, aldanmadığına vurgu yapar. Kargalar kapkara gözleri, zeki davranışları, garip ama büyüleyici özellikleriyle beni etkiler. Çocukluğumuzda masallarda dinlediğimiz olumsuz kahraman kargayı belki bu satırlarla biraz da olsa sempatik gösterebilmişimdir.
Füsun Aygölü