BEGONVİL

3 Eylül 2023

Görüntülenme Sayısı: 76

Begonvili fark etmem ve tanımam yetmişli yılların başlarına dayanır. İlk gençliğimin geçtiği Ege kasabalarında, yapraklarından doğan rubi veya siklamen rengi bir yüz ve iki sarı göz gibi, adeta bana gülümseyen doğa harikası çiçeklerini hayranlıkla seyrettiğimi hatırlarım. Daha sonraki yıllarda annem Bodrum’dan kurutulmuş karabiber çiçekleri ve begonvil çiçekleri getirir, bir çanağın içine süs olarak koyardı. Yıllar sonra adadaki evimizin kapısında ve bahçenin çeşitli yerlerinde begonvil ağaçları vardı. Bahçe kapısı girişindeki ağaç kapının üzerinde adeta rubimsi bir taç gibi dururdu. Bu görüntü gelen geçenlerin ilgisini çeker, durup fotoğrafını çekerlerdi. Eylül sonunda bahçıvan onları budar ve ben de arkadaşlarıma demetler halinde getirirdim. Sonraları çatı bahçemde küçücük iki saksıda yıllarca begonvil fidanlarına baktım, üç beş tane de olsa o rubi rengi çiçeği görmek beni anılarıma götürürdü. Şimdilerde ise yine Kuzey Ege’de balkonumun dibinde bir begonvil ağacı yan duvarı kaplıyor ve denize doğru selam verir gibi etrafı şenlendiriyor. Yirmi yıl önce kayınvalidem tarafından dikilmiş bu ağaç nesiller arası bir aktarımla yıllara meydan okuyor. Bu yörede evlerin bahçelerinde begonvil ağaçlarına sık sık rastlamak mümkün.

Bahçe ve parkların peyzaj tasarımında çokça tercih edilen bir süs bitkisi olan  begonvil güzellik ve aşkı simgeliyor. Özellikle Uzak Doğu’da çiçekleri salata ve soslarda kullanılıyor. Begonvil, kökeni Orta ve Güney Amerika’da olan bir ağaç. İlk olarak 17. Yüzyıl başlarında Fransız botanikçi Charles Plumier tarafından kayda geçirilmiştir. Bu güzel çiçekli ağaç Avrupa’ya ilk kez 1768 yılında Fransız amiral ve gezgin Kont Louis Antoine de Bougainville tarafından Brezilya’dan getirilmiştir. Brezilya dışında  Peru’nun batısından  Arjantin’in güneyine kadar olan bölgede yaygın olarak yetiştirilmektedir. Pembe, mor, kırmızı, portakal rengi, rubi ve sarı çiçekler açan begonvil çeşitleri vardır. Hint Okyanusu’nda bir fransız adası olan Reunion’dakiler sarı, Büyük Okyanus’da, Tahiti’dekiler beyaz, Peru’nun başkenti Lima’dakiler ise pembedir. Avrupa’ya iki cinsinin taşındığını kayda geçiren  botanikçiler  Philibert Commerson ve Jeanne Barret ismini Kont Bougainville’in  anısına vermişlerdir. Türkçemize begonvil olarak geçmiştir.

Bougainville (Begonvil) Adası ise Papua Yeni Gine’ye ait bir ada olup 1768 yılında begonvil çiçeğini Avrupa’ya tanıtan Kont Bougainville tarafından keşfedilmiştir. Ada 1884 yılında Alman İmparatorluğu’nun kolonisi olmuş, Birinci Dünya Savaşı sonrasında  Versay antlaşması ile İngiltere’ye  geçmiş ve yönetimi o sırada İngiltere’ye bağlı olan Avusturalya’ya verilmiştir. İkinci Dünya Savaşı sırasında, 1942 yılında Japonlar adayı işgal etmişlerdir.  Savaş sonrası, 1947 yılında  ada yeniden Avusturalya’ya verilmiş, 1975’de ise Papua Yeni Gine’ye bağlanmıştır. Nihayet 2019’da bağımsızlık için yapılan referandumda ada halkının yüzde doksansekizi  bağımsızlık yönünde oy vermiştir. 2001’den beri otonom bir bölge olup bağımsız süreci halen devam etmektedir.  Adada şiddetli depremler olmaktadır ve bakır madenleri ile ünlüdür.

Fransa’da, Amiens yakınlarında dört yüz kişinin  yaşadığı bir beldenin adı da Bougainville’dir. Marsilya’da bir metro istasyonu da aynı isme sahiptir. Falkland adalarından  Lively adası da Arjantinliler ve İspanyolca konuşan diğer ülkelerce Begonvil Adası olarak anılmaktadır. Ayrıca KuzeyAmerika’dan Panama’ya kadar olan bölgede yaşayan bir cins karabatak da Begonvil olarak adlandırılmaktadır. Avusturalya’da yaşayan bir çeşit kemirgenin ismi de Begonvil’dir. Bu örnekler kaşif Bougainville’in dünya çapındaki şöhretini göstermektedir.

Begonvil ağacı iki ana gruba ayrılıyor. “Bougainvillea glabra” nın çiçekleri bol miktarda bir antioksidan olan flavanon içermektedir. Diğer türü “Bougainvillea spectabilis” in ise çiçekleri antidiyabetik özelliklere sahip bir karışım olan pinitol içerir. Salyangozlar, fitofaz türü böcekler begonvil yaprakları ile beslenmektedir.

Begonvil Bodrum’a Cevat Şakir tarafından Büyükada’dan getirilmiştir. Halikarnas Balıkçısı bu ağacın güzelliğini “Kahkahalar halinde devrilen begonviller” diye betimlemiştir. Bodrum’un klasik minik bembeyaz evlerinin duvarlarını örten rubi veya kırmızı çiçekli görüntüleri ressamlara ilham kaynağı olmuş ve Bodrum’un simgelerinden biri haline gelmiştir. Dikenli, sarmaşık gibi hızla sarıp büyüyen, çok az su ile yaşayan bir ağaç türüdür. Ülkemizde yetişenler rubi ve pembe renklerde çiçek açar. Uzunluğu cinsine göre değişir, bazı cinsleri onbeş metreye kadar büyürken, bazıları yedi, sekiz metreye kadar ulaşabilir. Tropikal bölgelerde bol çiçeklenir.  Nisan ayından Aralık ayına kadar çiçeklenebilen bir bitkidir. Soğuğa direnci az olduğundan Akdeniz yöresinde daha iyi yetişmektedir. Dona karşı köklerinin korumaya alınması önerilmektedir. En önemlisi, kuraklığa dayanıklı olup çok su istemeyen Begonvil az sulandığında daha çok çiçeklenmektedir.

Begonvil ağacı şairleri de etkilemiştir. Selahattin Yolgiden Begonvil adlı şiirinde “çınarlı avluda aç kediler arasında/ merhamet dilenenler çıplak dallardan/ begonviller etrafına boyarken yazı, kim bu eski / sandalda solmuş bir gül için ağlayan /  bir iki soluk, bu kadar kısa mıydı yolculuk / sallanırken dilek bezleri asıldıkları dallarda/ niçin bu suskunluk sağır etmek için mi ?/ yoksa sesler mi getiriyorsun uzaktan” der. Şiir şöyle biter: “begonviller ağlarken eski bahçede, elinde tahta/ bavul, beyaz keten, kırmızı gömlek… klarnetlerin/ durmadan çaldığı gece kimdi o dönen uzaklardan./ kentin  eski sokaklarında elimde kırık bir keman, / zamanı kovalıyorum. ardıma at kendini savsak gölge,/ mektup bekliyorum ne zamandır tanımadığım insanlardan./ ağlıyorum boğaza yakın ahşap iskelelerde / kan kokan yapraklar kusarken durmadan.”

Şükrü Erbaş ise dizelerinde “fotoğraflarını güneşe koyacağım/ bir an önce olsun diye. İçinde ay ışığı, iğde kokusu ve begonvil/ bulunan tüm resimleri duvarlardan indireceğim./  insanın acısını insan alır” diyerek ayrılık acısını paylaşmıştır.

Ressam Frida Kahlo’nun otoportrelerinden birinde, çiçeklerle bezenmiş saçlarında begonviller vardır. Bitki ve çiçekleri eserlerinde duygularını aktarmak için çok sık kullanan  Frido Kahlo  1940’da  Diego Rivera’dan boşandıktan sonra yaptığı, doktor Eloesser’e adanmış  bir diğer otoportresinde begonvil dallarının dikenleri boynunu  kanatmaktadır, adeta çektiği fiziksel-bedensel  ağrıların ve ruhsal acıların, travmaların  simgesi gibidir.  Bir başka otoportresinde ise  bir elinde evcil maymun  diğerinde siyah kedi ile dallardan oluşan, omuzlarına kadar inen kolyenin dikenleri yine boynuna batar, bu dallar begonvile aittir, tabloda yaşadığı tüm acılara ve kayıplara katlanmaktadır.

Gençliğimizin ünlü İngiliz şarkıcısı Petula Clark’ın Fransa’da yaşadığı yıllarda söylediği “Les Bougainvilliers” (Begonviller) adlı şarkısı ise oldukça etkileyicidir.

Bu satırları, pek çok anımın olduğu balkonda, yazın son günlerinde, bulutlu bir havada yazmaktayım. Kafamı kaldırdığımda karşımda duran, neredeyse Mayıs’tan beri poyraz, lodos demeden, tüm zor koşullara inat açan bu dirençli begonvil ağacı yaşamımda bir umut ışığı yaratmakta, onu diken bir önceki kuşağa minnet ve şükran duymama vesile olmaktadır. Tüm acılı ayrılıklara inat içimdeki hüzün duygusunu coşkuya dönüştürdüğü için begonvilimize teşekkür ediyorum.

Füsun Aygölü

Yukarı