Künye
Yapım Yılı/Ülkesi– 2017/ Fransa – Kanada – Çek
Yönetmen– Christian Duguay
Senaryo– Christian Duguay, Joseph Joffo’nun 1973 tarihli aynı adlı romanından uyarlama.
Görüntü Yönetmeni– Christophe Graillot
Oyuncular– Patrick Bruel (Roman), Ella Zylberstein (Anna), Dorian Le Clech (Jojo), Batyste Fleurial (Maurice), Coline Leclère (Françoise), Bernard Campan (Mancelier), Christian Clavier (Doktor Rosen).
Müzik (Besteci)- Armand Amar
ImDb Notu– 7.3/10
Özellikler- Aynı adlı roman ilk kez 1975 de Jacques Doillon tarafından çoğu amatör oyunculardan yararlanılarak filme alınmıştır.
Yorum:
1944 yılının Ağustos ayında bir sabah Paris’in ıssız ve bomboş bir ara sokağında kuşlar özgürce havada uçmakta, yedi sekiz yaşlarında bir erkek çocuk koşmaktadır. Eski bir binanın önünde durup kapının üstünde yazan “Egalité, fraternité, liberté” (Eşitlik, kardeşlik, özgürlük) sözcüklerini okur. Bu üç sözcük aydınlanmanın ve Fransız devriminin simgesidir. Daha sonra yerde çok sayıda Fransız bayrakları görürüz, çocuk onlardan birini tekmeler. Cebinden çıkardığı koyu mavi bilyeye bakar ve “Her şey iki buçuk yılda mı oldu?” diye sorar.
Filmin bundan sonrası geriye dönük olayları anlatmaktadır. Paris işgal altındadır. Mahallesinde karlı bir günde ağabeyiyle bilye oynayıp, en sevdiği koyu mavi bilyesini oyunda kaybeder, çok üzülür ama ağabeyi ona bilyesini geri verir, sonra da birlikte itişe kakışa okula giden Jojo’yu izleriz. Jojo, okulda oldukça sosyal, esprili, zeki bir çocuktur, arkadaşları ile sıcak ilişkiler yaşamaktadır. Okul dönüşü evine yakın bir yerde ağabeyi Maurice ile boks yaparken onlara doğru yaklaşan Alman Nazi subaylarını görünce durgunlaşıp endişelenirler. Bu iki subay evlerinin alt katında babaları Roman’ın işlettiği berbere girerler. Babaları ile Jojo ve Maurice’in iki büyük ağabeyleri berberdirler. Subaylardan biri Fransızca bilmektedir ve traş olmak istediklerini söyler. Traşın bitmesine yakın savaşın yahudiler yüzünden çıktığını söyleyince babaları traş etmeyi keser, subay traşın bittiğini sanır, paralarını verip çıkarlarken Roman “Bu dükkanda herkes yahudi” der. Akşam yemeğinde özellikle Jojo bu olayı annesine anlatır ve babası ile gururlanır. Mutlu bir ailedirler. Maurice ve Jojo yatakta yastık savaşı yaparlarken babaları da onlara katılır.
Yeni bir emirle yahudilerin yıldız takma zorunluluğu gelir. Anneleri Anna hepsinin ceketlerine yıldız işler, Jojo bunu beğendiğini söyleyince ağabeyler durumun vahim olduğunu, onları Almanların ayrıştırmak istediklerini anlatırlar. Jojo babasına “Almanlar canları sıkıldığı için mi bizden öç almak istiyorlar?” diye sorar. Babası “Sanmıyorum, bunu belleğinden sil” der. O genellikle olaylara dair net yanıtlar vermemektedir. Jojo akıllı ve sorgulayan bir çocuktur, ama babası onun sorgulamasını istememektedir. O gece iki büyük ağabey askere alınma endişesi ile evi ve Paris’i terk ederler.
Ertesi gün Jojo ve Maurice okula gittiklerinde ceketindeki sarı yıldız nedeni ile arkadaşları Jojo’yu aşağılar, kavga ederler. Ağabey Maurice de kavgaya katılır, gözü morarır. Onlardan daha küçük bir arkadaşları ise bir torba bilyeye karşılık Jojo’nun yıldızını ister. Jojo sarı yıldızını ceketinden söker ve ona verir, karşılığında bir torba bilyeyi alır.
Akşam eve geldiklerinde anneleri onlara yemek hazırlar ve babaları ile birlikte iki küçük kardeşin de gitmeleri gerektiğini bildirir. Jojo anne babasız hiç bir yere gitmek istemez ama mecburdur. Babası eğer tek başına gitmezse hayatını kurtaramıyacağını anlatır. Roman “Daha önce ben de böyle yaptım” der. Yakalanmadan serbest bölgeye gidip orada, Nice’te tüm aile buluşacaklardır. Anne yolculuk için yaptıkları planları onlara verir, babaları da bu planı okuyup yırtmalarını ister, ayrıca gidecekleri yolun haritası da vardır. Jojo şaşkındır, kendinden bir kaç yaş büyük ağabeyi Maurice ile birlikte babalarına yahudi olduklarını kimseye söylemeyeceklerine dair yemin ederler. Baba bunun ciddi olduğunu anlatmak için adeta bir “rol oyunu” gösterir. Jojo’ya “Yahudi misin?” diye sorar, her “Hayır” dediğinde tokat atar ve Jojo hep “Hayır” der. Sonunda babası ona sıkıca sarılır. “Affedersin Jojo, birinden korkarak hayatını kaybetmektense, acıtan tokat yemek daha iyidir” der. Roman adeta çocukların Almanlarla karşılaştığında başlarına gelebilecek olayların bir provasını yaptırıyordur. Geçmişte kendisi de Rusya’dan kaçarken başına gelen olaylardan esinlenerek babanın koruyucu görevini yerine getiriyordur. Jojo’yu adeta bir Alman askeri gibi sorgulayıp vurmakta sonrasında ona sarılmaktadır. Roman gelecekteki tehlikelere karşı çocukların savunmalarını geliştirmektedir.
Jojo düşünen ve araştıran bir çocuktur, babası onun bu konuları çok araştırıp göze batmasını, dikkat çekmesini istememektedir. Yanlarına da ikiyüzbin frank verir. Burada ebeveynlerin duyumsadıkları, ölüm kalım savaşından en iyi nasıl kurtulabiliriz, düşüncesi ön plandadır ve bu düşünceyi çocuklarına yansıtmaya çalışmaktadırlar. Jojo ailecek neden gidemediklerini sorguluyordur. Annesi “Çok dikkat çekmemeliyiz” der. Babaları çocuklarına böyle bir dönemde onları korumak için yakalanma korkusu ile saklanmanın ve gölge gibi olmanın önemini anlatmaktadır.
Geceleyin iki kardeş eşyalarını alıp yola koyulurlar, Jojo arkadaşının sarı yıldıza karşı verdiği masanın üstündeki bilye torbasına bir an uzanır ama almaz masanın üzerinde bırakır, sanki çok kısa bir süreliğine ayrılmaktadır ve dönüp onlarla oynayacaktır. Tek koyu mavi bilyesi cebindedir. Anne babaları evlerinin penceresinden endişe ve hüzünle onları izlerler. Maurice Jojo’ya “sana daha çok bilye alacağım” der. Daha sonra da tam bir ergen acımasızlığı ile “Rüyanda tabii ki ahbap” diyerek cümlesini tamamlar. Trene binerler, tren çok kalabalıktır. Bir rahibin yanına otururlar. Annelerinin yazdığı listeyi ezberlerler, haritalarına bakarlar. Aileleri olmadan ilk geceleridir, Jo elinde mavi bilyesi ile uyur. Bilye geçmişine dair elindeki tek nesnedir. Tren aniden durur, insanlar pencerelerden atlayıp kaçışırlar, bir kısmı Alman askerleri tarafından vurulurlar. İki çocuğun endişelerini anlayan rahip onları iki yanına alır ve ellerine birer elma verir “Elmaları yiyin” der. Aslında rahibin niyeti onların endişeli halini yok etmektir. Alman askeri belgeleri kontrol eder, rahip çocukların kendi himayesinde olduklarını söyler. Trenden beraber inerler, rahip onları bir otobüse bindirir ve dikkatli olmalarını söyler. Maurice “Bizim için yalan söylediniz, teşekkür ederiz” der. Rahip ise “Dünyadaki tüm çocuklar benimdir, yalan söylemedim, acele edin ve kimseye güvenmeyin, ayrıca her gün elma bulamazsınız” der.
Otobüsle bir köye varırlar, hâlâ oldukça endişeli ve ürkektirler. Bisikletli bir adam onları nehrin karşısındaki serbest bölgeye geçirebileceğini söyler. Maurice güvenmese de, Jojo adama güvenir ve karşıya geçmek için iki bin frank öderler, adam akşam geleceğini söyler. Adam gelmeden Alman askerleri sahile iner ve bir başkasıyla gidecek olanları yakalar, çocuklar aldatıldıklarını düşünürken adam çıkagelir, ormanda koştururlar, arada üç kişilik bir aile de onlara katılır. Suyun içinden yürüyerek karşıya serbest bölgeye geçerler, inanamazlar, hatta aldatıldıklarını düşünürler. Jojo ağabeyine “Artık yahudi olmakta özgür müyüz? diye sorar. Maurice ise “Sadece uymakta özgürüz” diye yanıtlar. Ertesi gün dağlarda yürürler, Jojo’nun ayağında ayakkabısından dolayı yara oluşmuştur, yürüyemez, ağabeyi sırtına alır. Zor zamanlarda birbirlerine destek olmaktadırlar. Maurice artık kardeşine ağabeylik ve hatta babalık yapmakta, şefkat göstermektedir. Jojo ise bu durumdan hoşnuttur ve müteşekkirdir. Yolda pek çok insanla tanışırlar, domuz taşıyan kamyonetteki domuzun ismi Adolf’tur, bu çok hoşlarına gider. Onca belirsizlikle endişenin içinde yaşama uğraşları ve eğlenmeyi bilmeleri, yaşama bağlılıkları gelecekleri açısından umut vericidir.
Bağlarda yürürlerken adeta kaçtıklarını unuturlar, onlara ne yapmaları gerektiğini söyleyen kimse yoktur, daha özgürdürler. Nihayet denize ulaşırlar, denizin uçsuz bucaksızlığı ve maviliği çok hoşlarına gider. Annelerinin karnındaki gibi denize bakarak huzur bulurlar. Nice’te, deniz kıyısında bir pazara girerler, bir tezgahtan börek aşırıp yerler. Plandaki berber dükkanını bulup ağabeyleri ve sonrasında da anne babaları ile buluşurlar. Aile bir aradadır. Jojo annesinden onu bir daha bırakmamasını ister, annesi de söz verir. Hep birlikte denize girerler. Jojo çok korktuğunu anlatır, annesi de “Biz de çok korktuk, çocukların olunca anlayacaksın” diyerek gelecek zamana yönelik bir cümle kurar. Babası ise “Daima bizimle kal, seninle çok gurur duyacağım, her zaman kalbimde olacaksın” der. Bu biraz da ilerideki zor günlerin, ayrılıkların ve kayıpların ön habercisi bir cümledir.
Nice’te üç aya yakın zaman geçirirler. Büyük ağabeyler berberde çalışır, baba Roman kahvede arkadaşları ve hatta İtalyan askerleri ile oyun oynar. Jojo ise çarşı-pazarda takas işine girip para kazanmaktadır. Adeta küçük bir tüccardır ve müşterilerine de çok taviz vermiyordur. Oturdukları çatı katında, annelerinin yaş gününde pasta yerlerken, Jojo annesine kocaman bir kutuda keman hediye ederken onun çalışını tekrar duymak istediğini söyler. Anna kemandan çok etkilenir, çok mutlu olur, ilk kemanını babalarının aldığını, onun da çok güzel şiirler okuduğunu söyler ve çalmaya başlar. Kutlama sırasında polisler gelir iki büyük ağabey çatıya çıkar, Jojo ve Maurice yatağın altına saklanır, anneleri tuvalete gider. Roman kapıyı açar, polisler büyük ağabeyler, Albert ve Henri’yi askere çağırmaktadır. Baba oğullarının nerde olduğunu bilmediğini söyler, polisler kimin kemen çaldığını sorarlar, anne tuvaletten çıkıp kendisinin çaldığını, Rus ve Romanov soyundan olduğunu söyler ve polisler gider. Tekrar yollara düşme zamanı gelmiştir çünkü Mussolini tutuklanmıştır ve İtalyan askerleri geri çekiliyordur, yerlerine Almanlar gelecektir.
Kaçma vaktidir, ama Jojo bu duruma isyan eder, “Bana söz vermiştiniz artık ayrılmayacaktık” der, öfkelenir. Babası “Birlikte kalmak tehlikeli, yakında görüşeceğiz” diye yanıtlar. Bırakıldıkları Gerard Kampı daha çok Fransız hıristiyan çocukların kaldığı bir yerdir, orada yemek pişirirler, eğitim alırlar. Yatakhanede tanıştıkları Cezayirli bir çocuğun öyküsü hoşlarına gider. Grup içi şakalaşmalar, gündelik kamp programı ile zaman geçmektedir ve iki kardeşin bu olağanüstü durumda ruhsal dirençleri artmaktadır. Bundan böyle sorgulama olursa Maurice ve Jojo Cezayir’den geldiklerini söyleyeceklerdir. Bir senaryo düşünürler ve bunu ikisi de aynı şekilde tekrarlar. Jojo anne ve babasını çok özlediğini söyler, yaşı küçük olmasına rağmen savaşa olan direnci yüksektir.
Bir gün yurda meyve sebze getiren genç bir delikanlı ile yurttan kamyonetle çıkarlar, amaçları kasaba merkezine gitmektir. Ancak yolda eski bir binada kamyoneti süren genç durur ve arabadan çıkmamalarını söyler, zaman geçince Maurice ona bakmaya gider, o da uzun süre kaybolunca Jojo bu eski binaya girer, bir tüfeğin dipçiği ile kaşı patlar ve ağabeyinin yanına hapsedilir. Ardından Alman Nazi karagahına getirilirler ve sorguya alınırlar. Yanlarındaki genç delikanlı direnişçi çıkar ve öldürülür.
Sorgulamada Cezayir’den geldiklerini ve orada okuduklarını, hıristiyan-katolik olduklarını söylerler, sorgulamaları uzun sürer. Komutan onlara inanmaz ve tıbbi muayeneye yollar, raporu verecek doktorun yahudi olduğunu anlayan Jojo ona “Siz ne yapmanız gerektiğini biliyorsunuz” der. Doktor raporuna çocukların penislerinin ameliyatlı (yani sünnetli) ama bunun dini olmadığını yazar. Jojo raporu görünce “Hergün yüzlerce kişiyi mahkum eden doktorun bizi neden kurtardığını hep merak edeceğim” der. Güçlü lamba altında tekrar sorguya alınırlar, zorlarlar ama çocuklar itiraf etmezler. Alman subay ikna olmaz ve Maurice iki gün içinde vaftiz kağıtlarını getirmezse Jojo’yu deportasyon trenine bindirip, Almanya’ya göndereceğini söyler. Jojo hastadır, ağabeyi mecburen gider. Jojo uyur, uyanır, mutfakta çalıştırılır, anne ve babası ile ilgili hayaller görür ve bayılır. Gözlerini açtığında rapor veren Dr Rozen’i görür, o menenjit olduğunu söyler, “Beni yolluyorlar, trene bineceğim” der ve elindeki mavi bilyeyi verip “Bu senin, sıkı tut” der. Jojo ise bu bilyenin geçmişinden kalan tek şey olduğunu açıklar ve herşeyin artık anlamsız olduğunu belirtir. Doktor ona “Hayatın için bir şey yap, diren ve gurur duy” der. Jojo bilye ile güç bulmaktadır, geçmiş onun geleceğini kurmasında önemlidir, bunun simgesi ise o mutlu günlere dair oyuncağı olan bilyesidir, bu nesne onun ruhsal direncini artırmaktadır.
Zaman dolmadan rahip ve Maurice vaftiz kağıtları ile gelirler. Komutan bundan da ikna olmaz ve çocuklar bahçede sebze toplama işi yaparken bir kapıyı açık bulurlar, tam kaçacakları sırada kapıda hafif geride duran silahlı askeri görüp, tuzak olduğunu anlarlar ve kaçmaktan vazgeçerler. Olaylara temkinli ve şüphe ile yaklaşmaları hayatlarını kurtarır. Çünkü komutan yukardan rahip ile onları izlemektedir ve kaçacaklarına çok emindir. Böylece rahiple birlikte karagahtan çıkarlar. Ona teşekkür ederler. Çocukların en zor koşullarda bile çok nazik olduklarını izleriz.
Yurdun yöneticisi onları almaya gelir, arabaya binerler ve yolda arkalarında babalarının oturduğunu görünce çok mutlu olurlar. Babaları bu nedenle gelmiştir. Tekrar gidecektir. Babası Jojo’nun kaşındaki yarayı görür ve ne olduğunu sorar. Jojo “Seni bir daha görmemektense bir tokat yemek daha iyidir” cümlesi ile babasına olan duygularını anlatır ve olayların ilk başladığı, eski evlerinden ayrılmadan önceki gece konuştuklarına ve prova olarak babasının attığı tokatlara gönderme yapmaktadır.
Yurda dönmelerinden kısa bir süre sonra, bir gece anneleri telefonla arayarak onlara babalarının tutuklandığını şifreli olarak söyler. Buradan uzaklaşmalarını ve gittikleri yerde savaş bitene kadar kalıp, çalışmalarını ister. Jojo artık ağlayamıyordur ama öfkelidir. Çünkü sonunda aileden birisi tehlike altındadır. Yürüyerek kaçarlar, bu kez Maurice’in ayağı yara olur ve Jojo onu taşımayı teklif eder. Aileleri ile iletişimleri kopmuştur, ufak bir köyde iş bulurlar. Maurice bir restoranda çalışmakta, Jojo ise bir kitapçıda gazete dağıtıcılığı yapmaktadır. Kitapçının sahibi Mancelier faşisttir ve oğlu milis kuvvetlerindedir. İş yerindeyken patronu ve oğlu faşistleri överler. Patron için üç kahraman vardır: 14. Louis, Napolyon ve Pétain.
Patron, Jojo’ya altı aydır yanlarında çalıştığını söyler ve onu anneler gününde aile yemeğine davet eder. Kiliseye gideceklerini, artık Jojo’nun da hıristiyanlığı öğrenmesi gerektiğini söyler. Jojo gazete dağıtırken direnişçi Mösyö Julien onu sevdiğinden gazetenin parasını verir ama gazeteyi almaz ve onun faşist patronu ile dalga geçer. Gazete dağıtırken ağabeyinin çalıştığı restorana gider, tam o sırada milisler orayı basarlar, direnişçi genç hemen gelen telsiz mesajını Jojo’nun gazetesinin arasına saklar ve götürmesini ister. Jojo mesajı diğer direnişçiye götürür. Kendisi ile gurur duymaktadır. Direnişe onun da katkısı olmuştur.
Patronun evinde öğle yemeğine hazırlanır, kravatını evin kızı Françoise düzeltir, kıza aşıktır. Yemekte sohbet anneler günü üzerinedir, bir ara faşizm ve yahudi karşıtlığı konuşulur. Jojo dinlemekle yetinir. O yaşta bir çocuğun bu kadar sabırlı olması ve kendini düzenin içinde var edebilmesi şaşırtıcıdır, adeta bir sahte kendilik yaratmaktadır. Yemek sonrası Françoise ile yürüyüş yaparlarken, ona duygularını ve belki de yahudi olduğunu söyleyeceği sırada kızın faşist milis ağabeyi ve arkadaşlarının iki direnişçiyi nasıl öldürdüklerini izlerler. Françoise ağlar, Jojo ona sarılır. Genç kız ağabeyi gibi düşünmediğini ama babasının düşüncelerini de desteklediğini söyler. Françoise, onu ve ağabeyi Maurice’i çok gizemli bulduklarını ifade eder ve Jojo’yu yanağından öper.
Sabahın erken saatlerinde Amerikan uçakları görülür. Jojo gazeteleri kapar ve sokaklarda savaşın bittiğini bağırarak gazeteleri her yere atar, dağıtır. Julien’i görür ona sarılır, ağabeyi Maurice’i bulur, Maurice “Artık Paris’e gidiyoruz” der. Ama Jojo Françoise’a veda etmek istiyordur, daha sonra geleceğini, anne babasını çok sevdiğini söylemesini ister. Direnişçiler ve muhalif halk, yandaşları ve faşist milisleri yakalayıp dövmektedirler, kadın olanların saçlarını kazırlar. Faşist kitapçı Mancelier’nin dükkan camlarını taşlarlar. Adam ve kadını döverler. Jojo dükkana gelir ve adamı kurtarmaya çalışır ama kimse onu dinlemez. Jojo masanın üstüne çıkıp bağırır: “O bir yahudiyi sakladı.” İnanmazlar. “O yahudi benim, ben bir yahudiyim ve o biliyordu” der. “Ben yahudiyim” cümlesini özellikle patronuna bakarak tekrarlar. Adeta ona yahudi olduğunu söyleyerek sanki onu kurtarır gibi yaparken uzun süredir sakladığı aidiyetini, kimliğini öfkeyle kusmaktadır. Ama yine de adamı götürürler. Karısı ise Jojo’ya kızının otobüse gittiğini söyler. Bu sahnede Jojo ilk aşkının elinden kayıp gittiğini anlar, otobüs hareket eder ve Jojo koştursa da yetişemez, kız da onun bağırışlarını duyamaz.
Fransız bayrakları ile bezeli, içinde halkın coşku dolu olduğu Paris trenine biner, mahallesine gelir. Burada filmin ilk bilyeli sahnesine döneriz. Jojo evinin önündedir, babasının berberi kapalıdır. En büyük ağabeyi berber dükkanını açar, Jojo onu babası sanır ve “Baba” diye seslenir. Büyük ağabeyleri ona sarılır, annesi ve nihayet Maurice gelir herkes birbirine sarılır, ama babası yoktur. Onun öldüğünü anlar, gözyaşlarına boğulur, Maurice ona sarılır yürümeye başlarlar. Kaldırıma oturur, Maurice ona babalarının Auschwitz’de muhtemelen öldüğünü anlatmaktadır. “Baba” der ve bilyesi yere düşer yuvarlanmaya başlar. Çocukluğunun kahramanı yoktur artık, tek oyuncağı olan bilye de onunla birlikte uzaklaşıp yitip gider. Çocukken babasının söylediği “Birisi öldüğünde, iyi bir insan öldüğünde bir yıldız kayar ve bir dilek tutarız” sözlerini anımsar ve “Baba sen her zaman burada olacaksın” der. Artık babası da yoktur, geçmişte güçlü olmasını sağlayan o nesnesi, bilyesi de yoktur. Artık büyümüştür ve kayıplarını anılarında yaşatarak geleceğe yönelmek zamanıdır.
Film, savaş dönemini yaşayan pek çok çocuktan biri olan Jojo’nun savaş ortamında nasıl güçlenerek, ruhsal dayanıklılığını arttırarak, yaşam mücadelesi vererek ailesine kavuşma çabalarını, en önemlisi ait olduğu kimliği ölmemek için yadsımasını anlatmaktadır. Jojo yaşamını tüm zorluklara karşın en sevdiği oyuncağı olan, geçmişinin sembolü bilyesinden de güç alarak sürdürmüştür. Jojo ve ağabeyi Maurice’in kardeş dayanışmaları ve yaşadıkları travmalarla baş etmeleri savaş ortamında oldukça önemlidir.
Filmin sonunda, başından geçen bu öyküyü Jojo’nun kendisinin yazdığını öğrenmekteyiz, gerçekteki Jojo’yu (Joseph Josso) ve ağabeyi Maurice’i Paris’de bir kahvede 2017’deki yaşlı halleriyle görmekteyiz. Baba Roman 1943’de Auschwitz Toplama Kampı’nda hayatını yitirmiştir. 1944 yılında annesi Anna ve iki büyük ağabeyi tutuklanıp Paris’deki Drency Toplama Kampı’na gönderilirken Kızılhaç tarafından kurtarılmışlardır. Sonraki yıllarda Jojo’nun çocukları ve torunları olmuştur. Ağabeyleri ile birlikte baba mesleğini aile geleneği olarak sürdürmüştür. 2018’de 87 yaşında ölene kadar Paris’de yaşamıştır.
Füsun Aygölü