Hayat Gibi! (Antakya’dan Anılarda Kalanlar)

8 Eylül 2021

Gidivermek adım atmaktır. Adım atmak heyecanı başlatır. Heyecan cesaretle başlar. Cesaret engel tanımaz. Engel çıkarsa diye adım atmaktan kaçılmaz. Engel çıkarsa bir yolu bulunur. Yola çıkmaktır esas olan; yoldur, yolculuktur keyif veren. Varmak da yoktur aslında; sadece gittiğiniz yerde dinlenirsiniz biraz. Çünkü yol bitmez, varılacak nice hedefler vardır, son yoktur… Hayat vardır!

Evren adımları seviyor. Yola çıkmak cesaret istiyor. Gidivermek heyecanlı… İstediğiniz planı yapın, tüm aşamaları garantiye almaya çalışın, riskleri en aza indirdiğinizi düşünün, öyle olmuyor. Ama niyeti iyilikle konulmuş her şey, engellere yahut öyle sanılanlara rağmen kendi güzel yolunu buluyor.

İşte Antakya Seyr-ü Seferimiz’de başımıza gelenler böyle engel sanılanların nasıl başka güzelliklere yer açtığının kanıtıdır. Örneğin, yola çıkmadan bir gün önce, yer ayırttığımız otel sahibinin sohbetli soframızı iptal ettiği haberi, hani şu “yolda yürürken kafama saksı düştü” hissini yaratan, sonrasında “iyi ki düştü o saksı!” dedirten örneklerin en alalarından biridir. Biz henüz farkında olmasak da, dünyanın en büyük mozaiğinin soframıza eşlik edeceği mucizesinin habercisidir aslında. Sonrasında unutulmaz anılar bırakacak olan bir şölen sofrasına dönüşümün başlangıcıdır. Aynı hayat gibi… Bazen değişmeye, dönüşmeye hiç niyetimiz yokken, kendimizi bambaşka bir kurgunun içinde buluşumuz gibi…

Örnekler sadece bununla da kalmaz Antakya’da; programımızdaki diğer sofranın yapılacağı çiftliğin hemen yanında bir düğün planlanmıştır, hani şu davul zurna sesinin yeri göğü çınlattığı, kendi sesinizi bile duyamaz hale geldiğiniz, tüm köyü bir araya getiren ve eğlencenin iple çekildiği düğünlerden. Yani bizim soframızda niyetlendiğimiz sakin dingin sohbetlere olanak bırakmayacak olan bir tesadüf! Ev sahiplerimizin hızla farklı akrabalarının mekanlarındaki müsaitliği araştırıp organizasyonu yeni bir çiftliğe çekmesiyle mutlu sona erilir tabii ve yaşanılan adrenalin de yanımıza kâr kalır…

Çiftlik menümüzde neler yoktur ki! Neredeyse tüm Antakya Mutfağı soframıza arz-ı endam eder… Soframızın en önemli özelliği ise, inanılmaz bir imece ile gerçekleşmiş olmasıdır.

Oruk ve ekşi aşı çorbasını (Antakyalılar “etli aşur” diyorlar bu yemeğe) bizzat ev sahibemizin ellerinden tattık. Sonra o börekler; semirsek ve kaytaz böreği… Tarif edip söze dökmek pek zor. Nasıl demeli, baklava hamurunun börekte kullanılışının böyle güzel bir sonuç vermesini, sadece damak zevki ile değil kulağınıza gelen çıtır sesi ile de anlıyorsunuz! Zeytinli salatalarına gelince; her zeytinden olmaz, illaki lezzeti veren Antakya’nın meşhur Halhalı zeytini ve zeytinyağı sanırım. Reyhan usulü humus çok değişik; içinde nohut ve tahinden başka hiçbir şey yok. Lakin ortasını açıp öyle güzel bir salata koyuyorlar ki turşulu, zahterli, yeşil biberli, domatesli, salatalıklı, kendi narlarından yapılmış nar ekşili, zeytinyağlı, limonlu ve bol baharatlı, yemeğe gerçekten doyulmuyor! Biberli Ekmeğin içinin hazırlanışı ayrı bir zevk, bahçedeki fırında pişirilişi ise bambaşka görsel bir şölen.

Saymakla bitmez yaşadığımız şaşkınlık dolu keyifler… En iyisi bir pamuk dalı iliştirilmiş geri dönüşümlü kâğıda basılmış şekliyle tabaklarımızın üzerine yerleştirilmiş olan menüdeki yemekleri size olduğu gibi aktarmak:

Zeytin Salata, Cevizli Biber, Reyhan Usulü Humus, Abagannuş, Süzme Yoğurt, Oyma Köfte (saç oruğu), Kaytaz Böreği, Etli Patlıcan Dolma, Etli Dövme, Eğri Sıyırtma Kabak, Katıklı Ekmek (ıspanaklı ve tuzlu yoğurtlu), Biberli Ekmek (çökelekli ve biberli), İçli Çörek, Kebap, Künefe, Kabak Tatlısı ve Müşebbek …

Bu menüden çoğu yemek, döndüğümüzde denendi tabii mutfağımızda. Ve tabii hiçbirinin tadı tutmadı; belleğimizde tarifleri taşımıştık da toprağın ve klimanın lezzetini taşıyamamıştık zira!

Elbette esas kâr kalan yaşananların tümüdür. Uçsuz bucaksız, bulut gibi beyazlığı ile önümüze serilen pamuk tarlalarında hasada dahil olmak; meyve bahçelerinin içinde kaybolmak; şehrin din, dil, ırk, esasen insan ayrımı gözetmeyen çeşitliliği, Antakya mutfağının tarif edilemez ancak yaşanır ve doyulamaz lezzetleri; en önemlisi de burada yaşayanların insanı hayatlarının içine çeken müthiş misafirperverlikleri… Hepsi ve daha bir sürü şey eşi benzeri yaşanmamış deneyimler haline dönüşüverir kısacık sürede.

Biz de önce “The Museum Hotel Antakya”da, daha sonra konuk olduğumuz evin bağında ve bahçesinde karşılaştığımız muhteşem ev sahipliğinden çok etkilendik. Gerçi bu şehirde gördüklerimize inanamadık çoğu kez; yaşadıklarımızın hepsi hayal gibiydi belki ama ilk durağımızdan vedamıza kadar karşılaştığımız misafirperverlik tüm seyahatimizin en çarpıcı yanıydı. Zaten güzel hayat yaşamak ve güzel insanlar mı biriktirmek istiyorsunuz, o zaman Anadolu coğrafyasını gezin, görün, tanıyın, tanışın. Gastronomi kültürünün, müzik, sanat, tarih ve arkeolojisinin, kısacası hayatının içinden geçin şehirlerin. İnsanlarıyla kaynaşın, aynı sofralara oturun, bol bol sohbet edin, el sıkışın, tokalaşın, fotoğraflar çektirin. Çektirin ki belleğinizde kalanlar, geri dönüp bakarken o fotoğraflara, yüzünüze tatlı bir gülümseme oturtsun. Anlatmak kolay olsun ve şükürle anmak, sevgiyle paylaşmak…

Bu Seyr-ü Sefer’de Evet, Amik Ovası’nda sohbetler ettik; ev sahiplerimizin emekleriyle meydana gelen ekmeklerini, yemeklerini beraber yedik; coşkuyla yaşadıkları hasatlarına katıldık… Gençlerin aileleriyle birlikte topraklarına nasıl sahip çıktığına, güncel bilgilerini baba topraklarında nasıl yararlı hale getirmeye çalıştıklarına şahit olduk.  Ve sonra bir de baktık ki bunları yaşarken hissettiklerimizi, Ulu önder Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK seneler seneler önce, Adana çiftçileri tarafından şerefine düzenlenen yemekte şöyle dile getirmiş: “Diyebilirim ki hayatımda yaşadığım en yüce, en sade, en mutlu ve samimî gece, bu gecedir. Çünkü bu gece, çok derin saygılarla, sevgilerle bağlı bulunduğumuz milletimizin büyük çoğunluğunu oluşturan çiftçilerimizle bir sofrada bulunuyorum. Bu sofrada, onların emekleriyle meydana gelmiş ekmeği onlarla beraber yiyoruz.”*

Antakya’da yaşadıklarımız, gerçekten hayatımızda yaşadığımız en samimi ve mutlu anlardandı… Bu duyguları yaşama ayrıcalığını kazanmak adım atmakla, gidivermekle oluyor.  Gidiverelim hep!

Selda Güleç

 

*https://www.ktb.gov.tr/TR-96470/tarih.html

Yukarı