Kaybetmek, Acı çekmek ve Yas Tutmak Üzerine…

29 Kasım 2021

Görüntülenme Sayısı: 29

Ben bugün Cerberus’u uyutmalarına izin verdim.

Kanseri o kadar hızlı ilerledi ki kuyruğundan parmak uçlarına, hatta kafacığının tepesine kadar tüm bedeni yarayla kaplandı.

Her yeri bu açık yaralar ile dolu, oturmakta zorlanan, nefes almak için mücadele eden; bir yandan sizin okşayışlarınızı arayıp bir yandan da her dokunduğunuzda acıyla haykıran kocaman beyaz bir köpeğin görüntüsü, sizin de ruhunuzda benzer acılar veren yaralar açar.

Onu uyutmaya karar vermek ise çok daha dayanılmaz bir acıdır…

Oysa bir keresinde veterinerimiz bize şöyle demişti: “İnsanı olarak sizleri seçtiği için çok şanssızsınız!”

Cerberus bizi seçmişti, evet… Henüz bir yavruyken, bir gün birdenbire evimizin merdivenlerinde belirdi. Oraya ulaşır ulaşmaz da açlık ve yorgunluktan uyuyakaldı. Daha önce onu çevrede dolaşırken hiç gören olmamıştı. Benim için bu beyaz, kısa tüylü, kırma Labrador yavrusu bir gün önce araba çarptığı için ölen köpeğim Argos’un yokluğuna dayanabileyim diye Tanrı’nın gönderdiği bir teselli gibiydi.

Ve şanssızdık, evet! Her şey bir yana, onu yaşamı boyunca tam beş kez ameliyathaneye taşımak zorunda kalmamdan anlaşılabileceği gibi (ki bunlardan üçü tamamen kendi saçmalığı yüzündendi) hiçbir köpek bana Cerberus kadar eziyet etmemişti! Bir keresinde, ön kapının üzerinden atlamaya çalışırken bacağını kırdı. Ardından yaramazlığı yüzünden bir araba ile çarpıştı. (Gerçi kaza sonrasında arabadaki hasar daha büyüktü!) Derken kulağını kırdı ve bu yüzden oluşan hematom ancak ameliyat ile temizlenebildi…

Bize gelmesinin üzerinden çok geçmeden, Cerberus kırk beş kiloluk, kocaman ve ürkütücü bir köpek haline geldi ve ailemizin reisi olduğunu ilan etti. Bu şu anlama geliyordu: Karımla aralarında müthiş bir ilişki oluşmuştu; çocuklarımın ve torunlarımın en güvenilir bekçisiydi; benimle ise hafif bir rekabet halindeydi. Mesela günlük yürüyüşünü sadece kendi aklına estiği zamanda ve kendi aklına esen uzunlukta yapmayı tercih ediyordu. Ve mesela karımın tansiyonunu ölçmem gerektiğinde bana makul bir şüphe ile yaklaşıyor, ona karşı sesimi yükseltme cesaretini gösterdiğimde ise abartılı bir biçimde aramıza girip duruma müdahale ediyordu. Her zaman yatağımızın yanında uyuyup beni mutlaka sabahın köründe uyandırıyordu. Ne zaman karımın yanına uzanmaya kalkışsam çok kesin itirazları oluyordu.

Neyse ki bu itirazlar sadece bize dişlerini gösterip hafif tonda hırlamasıyla kısıtla kalıyordu.

Cerberus’u yürüyüşe çıkartmak benim için yıllarca, başlarken kalbim sıkışıp bittiğinde rahat bir nefes aldığım bir çile oldu. Aynı anda diğer köpeklerimden birisini yanıma almaya hiçbir zaman cesaret edemedim çünkü Cerberus yürürken beni resmen sürüklüyordu; hatta birçok kereler de düşürdü. (Aslında galiba bu işten tek parça olarak kurtulmuş olmam bir mucize bile sayılabilir!)

Cerberus’un yemekle de inanılmaz bir ilişkisi vardı. Yerlerde, kendi yemek kabında, başka köpeklerin tabağında ne varsa silip süpürmeyi vazife edinmişti ama bununla da yetinmez, mutfak tezgahının üzerindekileri de yalayıp yutardı. Bütün halde çiğ biftekler, tencerelerde sulu yemekler, tavalarda kızaran hamur işleri… Hepsi bir dakikada yok olabilirdi, eğer mutfak kapısını açık bırakma hatasını yapmışsak… Bir gün donmuş bütün bir tavuğu bile yemişti!

Tüm bu haylazlıklar için onu ancak cesaret edebildiğimiz kadar cezalandırıyorduk. Cezasını pişmanlıkla kabul etme numarası yapardı; gözler aşağıda, kulaklar geride… Ama sonraki davranışında hiçbir düzelme görmezdiniz!

Cerberus doğal olarak, tüm mahallenin de korku ve dehşet kaynağıydı. Şöhreti kısa sürede tüm bölgeye yayılmakla kalmadı, aynı zamanda herkes bizim eve yaklaşmamak gerektiğini de öğrendi. Sık sık evin anahtarlarını kapının üzerinde unuttuk ama hiç kimse kapımızın eşiğinden geçmeye cesaret edemedi. Yöredeki en güvenli ev, tartışmasız bizimkiydi.

Yaşamının ilk yıllarında motosikletlerle ve komşularımızdan ikisiyle ilgili ciddi sorunları vardı. Ama köpeğimin hakkını teslim etmem gerekir; bu komşuların bahçede bağlı olduğu sırada onun kafasına sopalar attıklarını öğrendim ve doğrusu sokakta karşılaştığımızda kaldırım değiştirmek zorunda kalmalarına pek de üzülemedim…

Zaten Cerberus da yaşlandıkça motosikletlerle arasını düzeltti, feci bir gürültü yapan bir üç tekerlekli bisiklet hariç. Onu kullanan iki adam hala kaldırım değiştiriyorlar. Kısacası, onun nefretini hak edenler hariç, Cerberus aralarındaki mesafeyi muhafaza etmeyi bilen hiç kimse için bir tehlike oluşturmadı. Çünkü aslında o, ürkütücü cüssesine ve bütün yaramazlıklarına rağmen, bir yandan da insanını korumaya odaklı bir sevgi yumağıydı.

Bunun en iyi göstergelerinden birisi ailemizin gençlerine ve çocuklarına gösterdiği koşulsuz şefkatti.

Bir keresinde, Atina’da yaşayan oğlumu bizim evde, alışkın olmadığı bir anda birden karşısında bulduğu için sevinç ve heyecandan işeyiverdiğini hatırlıyorum.

Küçüklerin onu taciz edişini hatırlıyorum sonra. Torunlarımın kuyruğunu çekip sırtına binmeye çalışmalarına hiç karşı koymadığını. En çok da iki yaşındaki minik Manos’un onu kulaklarından yakalayıp kanepeye tırmanmak için destek olarak kullanışını… Ben nefesimi tutup ortalığın kan revan içinde kalmasını beklerken Cerberus’un hiç kıpırdamadan durup Manos’un hedefine ulaşmasını bekleyişini… Pardon! Bir düzeltme yapmalıyım: Hiçbir yerini kıpırdatmadığı doğru değil; kuyruğunu kıpırdatmıştı, her mutlu olduğunda yaptığı gibi sallamak için…

Ben bugün Cerberus’u uyutmalarına izin verdim…

Bir daha asla kocaman kahverengi gözlerinin bana sevgi ve güvenle baktığını göremeyeceğim. Arabamı park edip eve çıkan merdivenlerden tırmanırken onun bana, “Hoş geldin” diye havlamasını duyamayacağım. Oturma odasındaki kanepeye oturduğumda kendini sevdirmeye gelmeyecek. Kendine özgü dik başlı lisanıyla, evimizin arkasındaki zeytinliğe kısa bir ziyaret yapmak veya ufak bir atıştırmalık yemek için dışarı çıksın diye kapıyı açmamı istemeyecek.

Hera’ya, ondan çok fena korkan en genç köpeğimize, zorbalık edemeyecek. Evimize ilk kez gelen hiçbir konuk bundan böyle “Cerberus sınavlarından” geçmeyecek. Beni bir daha hiç onu yürüyüşe çıkartayım diye gün doğmadan uyandırmayacak Cerberus…

Canım yanıyor… Ah, Cerberus! Seni hepimiz özlüyoruz; hem de çok!

NOT. Gittiğin yer her neresiyse, eğer orada edindiğin yeni insanınla sorunların olursa, beni aramasını söyle. Ona bazı tavsiyelerim olabilir…

Andonis Panayotopoulos 

Yukarı