Müzisyenler Kişisel Trajedilerinden Besleniyor Mu?

3 Nisan 2023


Müzik dünyasında yıllardır konuşulan 27 yaş konusunu bilirsiniz. Aslında, 1960’lı yılların üç kült ismi; Jimi Hendrix, Janis Joplin ve Jim Morrison’ın aynı yaşta, yani 27 yaşında ölmesinden kaynaklanan bir efsaneye dönüştü bu konu. İlerleyen yıllarda, sonraki nesillerden yine bu şekilde -mesela Kurt Cobain- gibi isimlerin de ölmesi ve basının böyle konuları abartmayı sevmesiyle mevzu aldı yürüdü.

Gerek basılı, gerek internet basını hâlâ bu haberler üzerinden konuyu uzatmaya devam ediyor. Ama, bu işin gerçeklik payı ne diye bakınca, müzisyenlerin kişisel trajedilerinin arkasındaki hikâyeleri görebiliyorsunuz ve bu hikâyeler hiç de iç açıcı değiller.

Böylesi bir kişisel trajedi ile anılan Nick Cave’e ithaf edilen söz zamanla çok alıntılandı; “İnsanlar olarak, acılarımızın üstesinden gelmemize izin veren muazzam yeteneklere sahibiz, aşkınlık için donanımlıyız”.

Bir diğer rock starı Pete Townsend de “Rock’n roll sorunlarınızı çözmeyebilir, ancak onların üzerinde dans etmenize izin verir,” demişti bir keresinde.

Bu konunun sadece müzikle ilgisi olduğunu sanmayın. Sanatın tümü için geçerli olmak kaydıyla, zorlu hayatlar, üretilen sanatın tartışılmaz ilham kaynağı olmuştur. Beni en etkileyenlerden biri 20. yüzyılın önde gelen ressamlarından Arshile Gorky’nin yaşamıdır. Van doğumlu Ermeni asıllı Amerikalı ressam ve ailesinin tehcir dönemi yaşadıklar hayatını öylesine derinden etkilemişti ki, önce Suriye çölü, ardından Lübnan ve nihayet ABD’ye göçerek yeni bir hayat kurmasına rağmen o ağır travmayı atlatamamış, genç yaşta hayata veda etmişti.

20. yüzyıl bitmeyen savaşlarıyla baştan sona insanlık hikâyesinin yeniden ve yeniden yazıldığı yüzyıl olmuştur. II. Dünya Savaşı’nda yaşananları hatırlayın ve sonra üretilen sanatın derinliğini.

Caz tarihine bakarsanız uyuşturucu ve alkol bağımlılığının yarattığı travmalar sanatçıların sabahlara kadar uzayan gecelerde ayakta kalarak müzik yapabilmelerinin yakıtı olmuştur. 1930, 40, 50’li yıllarda birçok caz müzisyeninin uyuşturucu parasına çaldığını biliyoruz ve onlara sorunca çoğu bağımlılıklarının daha iyi çalmalarına yardımcı olduğunu söylüyordu. Nice iyi caz müzisyeninin hayatı gencecik yaşta bu uğurda solup gitti. Bugün hâlâ caz ve blues için acılarla harmanlanmış müzik gibi artık arabesk denebilecek tarifler yapılmıyor mu?

Yazmaya çalıştığım bu konuda öne çıkan birkaç ismin hikâyesine bakınca yaklaşımlardaki benzerliği daha net görebiliyorsunuz. Erken Blues tarihinin kurucu ismi kabul edilen Robert Johnson için ‘ruhunu şeytana satan adam’ denir ama bu cümlenin ardındaki hikâye onun kişisel sorunlarından kaynaklanmaktadır, Bu kadar iyi müziği ancak ruhunu şeytana satan birinin yapabileceğine inanıldığı için öyle söylenmişse de, Johnson’ın öyküsü, tarlada çalışmak yerine tarlanın şarkılarını söylemeyi tercih ettiği için öne çıkmış bir hikâyedir.

Hastane siroz hastalığından ölmek üzereyken polislerin uyuşturucu yüzünden tutuklamaya geldiği Billie Holiday için ne diyorsunuz? Taciz, tecavüzden fahişeliğe, uyuşturucu ve alkol bağımlılığından sokaklarda yaşamaya bir insanın müzik tarihinin en önemli seslerinden biri olmasını nasıl bir transformasyon olarak açıklamak lazım? Billie Holiday’in şarkı söylerken başka kimselere benzemeyen dertli hançeresinin başka bir nedeni olabilir mi?

Sanatçılar sahne imajının üzerinde titizlenir ama Roy Orbison’ın siyah güneş gözlükleri ve sahnede hareketsiz duruşunun imajla alakası yoktur. Utangaçlık ve sinirsel rahatsızlığın tetiklediği hiç bir türlü alışamama haline bitmek bilmeyen aile dramları da eşlik etmişti sanatçının hayatı boyunca.

Hayatınızı sahnede geçiriyorsunuz ve bipolar bozukluğunuz var. Bu sizce nasıl bir hayattır? Nina Simone’un kızı çocukluğu boyunca annesinden nefret ettiğini, ancak uzun yıllar sonra anlamaya başladığını belirtmişti. Oysa Simone’un derdi sadece bipolar bozukluk değildi. Derisinin rengi yüzünden hayatı zorlaşan bir kadın üstüne geçimsiz ve agresif olmakla suçlanan ama tek yaptığı haklarını aramak olan bu kadının neler yaşadığını düşünün lütfen.

Yaşadığımız hayat konusunda doğuştan sahip olduklarımız ile doğuştan yoksun olduklarımız arasındaki farkı iyi bilmek lazım. İnsanlığın yüzünü değiştiren bir çok sanatçının özel hayatı çekilmeyecek denli faciaydı. Hep bu dönemden bahsettik, ya Mozart, o da çok genç ölüp gidenlerden, mezarının yeri dahi bilinmeyenlerden değil miydi? Bu kişilerin sahip olduğu üstün özelliklerin sanırım bir de bedeli oluyor. Çoğu bu bedeli bilerek hayatını yaşamaya çalıştı. Yoksa, başka hangi dürtüler bir insanı 36 yaşında öldüğünde doktorun raporuna 60 yaşının üstünde bir adam dediği Charlie Parker yapar ki?

Feridun Ertaşkan

Yukarı