Mum ışığı eşliğinde konservatuar yıllarıma dönüyorum.
Ve yine anılarıma özlem duyarak gidiyorum geçmişe.
Sene 1997, aylardan Aralıktı ve Boğaziçi Üniversitesi, her sene düzenli olarak gerçekleştirdiği Klasik Gitar Festivali’nin programını duyurmuştu. Programda çok değerli gitaristler Juan Falu, Ricardo Moyano, Marco Socias ve Carlo Domeniconi yer alıyorlardı yine. Yine diyorum, çünkü bahsettiğim gitaristler Cemal Reşit Rey (CRR) Konser Salonu’nun programlarına ve Boğaziçi Gitar Festivalleri’ne her sene ekip olarak davet edilirlerdi. Öyle ki Ricardo, 1993 yılında artık İstanbul’u benimseyerek burada yaşamaya ve çalışmaya başladı. Çok güzel Türkçe konuşurdu. Ekibin espritüel, enerjik ve sıcak kanlı olan yanıydı ve adeta gruba renk katıp hareketlendiriyordu.
Carlo Domeniconi, ekibin yaş olarak en büyüğüydü. Hiç beklenmedik bir anda yaptığı esprileriyle herkesi güldürmeyi de başaracak kadar ince bir zekaya sahipti. Hafifçe öne eğik yürürdü Carlo, vücudu bilgeliğine bir gönderme yapıyordu adeta. Gerçekten de bir bilgenin zekasına ve aydınlığına sahipti. Sessiz sakin yapısına rağmen, izleyen gözlerle sanki hayatı ve yaşadıklarını gizli kamera kaydına alıyormuş gibi bakardı.
Ekipten Marco Socias ile ise on sekiz-on dokuz yaşlarımda, CRR Klasik Gitar Festivali kapsamındaki bir programda tanışmıştım. Ve iyi ki tanımışım Marco’yu… Her sene İstanbul’a geldiğinde buluşur, kaldığı süre içerisinde şehri hatta daha sık şehrin sahil kesimlerini sevdiği için Bakırköy sahilini gezer, sohbet ederdik. Her geldiğinde bana tonlarca gitar notası getirir, “Bu sana benim bir sonraki İstanbul’a gelişime kadar yeter,” derdi. Onunla hatırladıkça beni gülümseten bir başka anım da yazının başında sözünü ettiğim 1997’nin Boğaziçi Gitar Festivali’nden… Konser öncesi yine Marco ile buluşup Bakırköy’de bir yerlerde oturup yemek yemiştik. Oradan çıktıktan sonra, Marco’nun konakladığı üniversite misafirhanesinden konser kıyafetlerini almak üzere yola koyulduk. Buraya kadar her şey gayet yolundayken, Marco, konserde giymek üzere hazırladığı ayakkabılarının çalındığını fark etti. Her yeri aramamıza rağmen kayıptı ayakkabılar ve en komik tarafı da Marco terlikle geziyordu. Neyse ki gidenlerin yerine yeni bir çift ayakkabı tedarik edildi ve son dakikada problem çözüldü. Güzel anılarla dolu o yıllara dönünce, doğal olarak biraz hüzün, biraz da özlem duyuyor insan.
Bu ekip gerçekten de Türk dostu hatta neredeyse Türk olmuştu. 20 Şubat 1947 tarihinde doğan ekibin bilgesi Carlo, İstanbul’a ilk adımını 80’li yıllarda benim mezun olduğum okul olan İstanbul Üniversitesi Devlet Konservatuarı’nda gitar dersleri vermeye başlayarak atmış ve böylece başlamıştı Türkiye’yi, Türkleri ve kültürümüzü tanımaya. Bunu o kadar benimseyerek yaptı ki Türk ezgilerine Türk müzisyenlerden belki de daha fazla değer ve yer vermiştir müziğinde. Hatta bestelediği eserlerin en tanınmış olanları Türk ezgilerinden, Türk Müziği makamları ve enstrümanlarından izler taşır. Bir Akdeniz aşığı olan Carlo, yaşadığı yer olan Bodrum’un Koyunbaba mahallesi için Koyunbaba isimli dört bölümlü bir gitar süiti bestelemiş ve bu eserin tüm dünyada icra edilmesini ve tanınmasını sağlamıştır. Eserin konusu bir hikâyeden gelmektedir. Bodrum Koyunbaba, mevkii olarak doğal güzelliklere sahip, doğa harikası yerlerden biri olduğu için klasik bir ticaret anlayışıyla hareket edenler burayı otel-pansiyon gibi işletmelerle değerlendirmek istemiş, ancak buraları her kiralayanın başına ilginç bir şekilde bir kaza veya benzeri bir talihsizlik gelmiştir. İşte bu yüzden de Carlo, o bölgenin çok farklı, gizemli bir enerjiye ve güce sahip olduğunu düşümüştür ve yirmiden fazla gitar konçertosu yazarak gitar ve müzik tarihine eşsiz katkı sağlayan İtalyan kompozitör Carlo Domeniconi, sadece Koyunbaba eseri ile değil, Akdeniz Konçertosu, Orta Şekerli Gitar Konçertosu (“Medium Sweet Guitar Concierto”) gibi orkestral eserleri ile de kendini dünyaya duyurmayı başarmıştır.
Orta Şekerli Gitar Konçertosu’nun benim için ise apayrı anlamı ve önemi vardır çünkü Konservatuar lisans mezuniyet sınavımda çalmak üzere seçtiğim ve icra ettiğim parçadır bu çok değerli eser. Orkestra partisini, bana da sınavımda eşlik eden çok değerli Azeri piyanist dostum, ağabeyim, rehberim diyebileceğim İslam Manafov piyanoya uyarlamıştır. Zor bir tekniğe sahip, atonal tınılarla süslenmiş armonisiyle Türk müziği makamlarına da dokunan bu konçerto, belki de İstanbul Üniversitesi Devlet Konservatuarı tarihinde lisans mezuniyet sınavında çalınan ilk Domeniconi eseri olmuştur.
Bu öyle bir eserdir ki İslam’la prova yapmak üzere evine gittiğimde, çalmaya başlamadan önce kesinlikle bir iki tane çikolatalı gofret yiyerek enerji almak ihtiyacı duymuşuzdur çünkü hem icracı hem de eşlikçisi için son derece zorludur.
Carlo, özünde doğala, doğallığa ve saflığa önem veren bir besteci ve gitaristtir. Hatta İstanbul buluşmalarımız sırasında sohbet ettiğimizde “Gitarist değilim ben, kompozitörüm,” demişliği bile vardır. Gitarist olarak elbette Marco Socias veya David Russell gibi pırıl pırıl tınılarla çalan gitaristlerin arasında yerinin olmadığını söylemiştir. Gitar eserlerini kayda almak amaçlı icra ettiğinde, gitar tekniği hatalarından kaynaklı temiz olmayan sesleri düzeltmek için ikinci bir kayıt yapmak istemez çünkü Carlo’ya göre ilk çalış hatalı da olsa en doğrusu ve en doğalıdır. Üstelik, değerli ozanımız Aşık Veysel’in Uzun İnce bir Yoldayım ezgisi üzerine yaptığı Varyasyonlar’ıyla (“Variations on an Anatolian Folksong”), Türk ezgilerinin batı klasik armoniyle nasıl ustaca harmanlanabildiğini de çok güzel ispat etmiştir Domeniconi; bilge kompozitör, Bodrumlu Türk Carlo…
Asya Canbay