KÖPEK

27 Mart 2021

Diğer hayvanlardan farklı olarak, köpeklerle olan ilişkim sorunlu başladı denilebilir. İlk şanssızlık, üniversite yıllarımda okuldan dönerken karanlıkta bir sokak köpeğinin üzerime atlaması ve onun gözlerindeki saldırgan duyguyu anlamamla yaşandı ve benim için hem tatsız biten bir ilişki hem de uzun süren kötü çağrışımların kaynağı oldu. O günden sonra neredeyse on-on iki yıl köpeklerden uzak durmaya çabaladım, ta ki oturduğum apartmandaki alt kat komşumun, önce minik kanişi Buggy ve sonra sokaktan evlat edindiği kocaman köpeği Lucky köpeklerle olan uzak mesafemi yakınlaştırana kadar. İkisi de sevgi dolu, dost köpeklerdi ve onların sayesinde, yaşadığım tatsız deneyimi ansımanın benim için korkutucu olmaktan çıktığını fark ettim.  Ardından kuzenimin, birbirinden çok farklı boyutları ve karakter özelliklerine rağmen aynı derecede zeki ve sevecen olan köpekleri Zegna ve Woody ile tanıştım. Ve sonunda bu dört sevimli yaramaz, sadece kendilerine değil tüm ırklarına karşı çekingen davranışlarımı tamamen değiştirmeyi başardılar. Zamanla köpekleri her zaman dost, koruyucu, her istenileni yapabilen, akıllı hayvanlar olarak benimsedim.

Böylece, köpeklerle ilgili o kötü tecrübeden önce sahip olduğum güzel anılar da yavaş yavaş geri gelmeye başladılar. Örneğin, çocukluğumda en sevdiğim, dilimden düşürmediğim şarkılardan birisi “Hav, hav! Benim cici köpeğim…” diye başlayan şarkıydı. Sonra yine çocukken okuduğum Walt Disney’in Guffy’si ve gazetedeki bant karikatür kahramanı Boncuk veya Red Kit’in şapşal köpeği RinTinTin ve Tenten’in akıllı köpeği Milou da o olaydan önceki çocukluk anılarımda birbirinden güzel yerler almışlardı; eski dostlarıma yeniden kavuşmuş oldum.

Hachiko

Düşünüyorum da galiba sinema dünyasında en çok rol verilen hayvan cinsi de köpeklerdir. İlk aklıma gelen, “Bir Köpeğin Hikayesi: Hachiko” filmi… Sanırım seyreden hiç kimse Richard Gere’in bu filmde başrol oyuncusu akita cinsi köpek Hachiko ile yaşadığı yoğun bağlılığın beyaz perdede yaşattığı duyguları yadsıyamaz. Aslında, yine çocukken seyrettiğim “Lassie” filmi de beni böyle etkileyen filmlerdendir.

Köpeklerle ilgili içimi ısıtan çağrışımlar mesleki yaşantımda da devam etmiş olmalı ki çocuklarla çalışırken oynadığımız kart oyunlarında yer alan kartlar arasında köpeklerin özellikleriyle ilgili olan bir tanesi ve içindeki bol kürklü ve küçük bir ayıyı andıran çov çov köpeği hep favorim olmuştur.

Köpek sözcüğü biz insan türleri tarafından bazen de küfür ya da hakaret olarak kullanılır. Genelde çocuk ve ergenler arasında ev köpekleri bir statü simgesi olabilir, sokak köpekleri ise saldırganlık duygusunu tetikler. Hatta belki aidiyetleri olmayan bu köpekler, “Sahipsiz köpek kudurabilir!” korkusu da yaratabilir. Köpeklerle ilgili anılarım arasında, evlerinde beraber yaşadıkları köpekleri için, “Ben babamı hiç dinlemiyorum, oysa O hep dinliyor. Bunu nasıl yapıyor, hiç anlamıyorum” diyerek farkında olmadan köpeklerin itaat özelliğini vurgulayan yedi yaşındaki bir erkek çocuğu da vardır. Gerçekte de sahiplerinin sözlerini dinlemeleri, köpeklerin özgür olmadıklarını, aksine bağımlı ve sadık olduklarını anlatır; hatta onları sadakatin sembolü haline getirir.  

Füsun Aygölü

Yukarı