Tüm zamanların en ihtişamlı, en aristokrat kentindesiniz, Mozart’ın ezgileri kulaklarınızda yankılanıyor. Zamana meydan okuyan görkemli saraylarla çevrili caddelerde kahvenin karşı konulmaz leziz kokusu burnunuzda… Viyana’ya hoş geldiniz. Bence gerçekten de vals gibi Viyana; hem coşkulu, hem de hüzünlü… Öyle uzun uzadıya tarihi eserlerini, meydanlarını, müzelerini tek tek anlatmaya kalkmayacağım. Amacım Viyana’yı keşfetmek isteyenler ve hatta kenti Viyanalı gibi yaşamak isteyenler için ipuçları vermek, buyurun başlıyoruz:
Tarihte iki kez Viyana kapılarına dayanmış Osmanlıların Viyanalılara hediye ettiği kahve ve kafe kültürüyle başlayalım. Kafeler yüzyıllardır kent hayatının değişmez bir parçası olmuş. Hepsinin kendine has bir havası var. Yirmi üç farklı bölgeye ayrılan şehrin kalbi sayılan 1. Viyana’daki kafelerden birinde kendinize rahat bir masa seçin, bir de melange söyleyin. Kahve demişken, ona eşlik edecek çikolata kaplı, kremalı turtaların da tadına bakmayı unutmayın. Kiloları dert etmeye gerek yok, nasıl olsa bu şehirde her yere yürüyerek gideceksiniz.
Viyana bir sanat kenti ve dünyanın en iyi müzelerine ev sahipliği yapıyor. Müzeler merkezinde bulunan Leopold Müzesi öne çıkanlardan. 2001 yılında Rudolf ve Elisabeth Leopold’un, koleksiyonlarını bağışlamasıyla kurulmuş. En önemli özelliği dünyanın en büyük Egon Schiele ve Gustav Klimt koleksiyonlarına sahip olması.
Kent, birbirinden görkemli, Jugendstil sanat akımının etkisi altında bina ile süslü. Ancak, Frederik Hundertwasser bu kente sıra dışı çizgiler kazandırmayı başarmış. Mimarın düşük gelirli insanlar için tasarladığı bina mutlaka görülmeli. Çılgın sanatçı, çirkin binaları güzelleştirmesiyle ün kazanmış. 2001 yılında yetmiş yaşında ölen Hundertwasser’in sanat anlayışı “orijinal, sıra dışı, ele avuca sığmaz” olarak niteleniyor.
Viyana, Beethoven’den Chopin’e, Haydn’dan Mozart’a üç yüz yıllık bir müzik geleneğine sahip. İrili ufaklı pek çok konser salonu her akşam kapılarını müzik severler için açıyor. Viyana Devlet Operası’nda bir gösteri izlemeden dönmeyin. Hemen belirtelim, mutlaka önceden rezervasyon yaptırmak gerekiyor. Eğer bilet bulamazsanız rehberli turlardan birine katılıp, operanın ipek perdeler ve tablolarla süslü muhteşem salonlarında gezinerek teselli bulabilirisiniz.
Kenti kuşbakışı izlemek için Prater Park doğru adres. Burada, Avrupa’nın en eski dönme dolaplarından biri var. İmparator I. Franz Joseph’in tahta çıkışının 50. yılı dolayısıyla yaptırılan dönme dolabın tepesinden şehrin saraylarını ve görkemli yapılarını panoramik olarak izleyebilirsiniz.
Viyana’nın biraz dışındaki Heuriger (taze ev yapımı şarap) bölgesi Grinzing geleneksel Viyana’yı yaşamak isteyenler için ideal. Viyana Kuşatmaları sırasında Türkler ve daha sonra da Napolyon tarafından yıkılmış olan bu yer, kendi şarabını üreten restoranlarla dolu. Viyana geniş bağlarla çevrili bir kent olduğunda şarap evleri de bir gelenek halini almış…
Biraz da alışveriş… Kaertner caddesi ünlü markalara ait mağazaları bulabileceğiniz şık bir alışveriş mekânı. Hediyelik eşyalar satın almak istiyorsanız, tam yerindesiniz. Ne almalıyım diye düşünmeyin. Mozart çikolataları, porselenler, seramik ürünler, el yapımı bebekler, kristaller sizi bekliyor. Merkeze yakın denilebilecek bir konumda bulunan Naschmarkt, sebze meyve satıcıları, şarküteriler, balıkçılar, kafeler ve lokantaların bulunduğu tarihi bir pazar yeri. Bölgedeki esnafın neredeyse tamamını Türkler oluşturuyor. Dolayısıyla anadilinizde sohbet de ederek alışveriş etmek istiyorsanız Naschmarkt’a gitmelisiniz. Cumartesi günleri bölgedeki otoparkta bir de bit pazarı kuruluyor.
Zamanı kısıtlı olanlar için hızlandırılmış bir yeme içme rehberi de hazırladım buyurunuz:
Burgtheater’ın yanındaki Cafe Landtmann 100 yıllık tarihinde hep tiyatro severlerin, tiyatro oyuncularının, gazetecilerin ve politikacıların gözde mekânı olmuş. Bir başka alternatif ise Cafe Central. Zamanında Sigmund Freud’un da uğrak yeriymiş. Bugün de rahat ama resmi havasıyla hala her gezginin en az bir kere uğraması gereken adreslerden biri. Kahve demişken, ona eşlik edecek leziz pastaları Demel’de yiyin.
Viyana’da yemek denince aklınıza leziz bir şinitzel geliyorsa, gitmeniz gereken yegâne yer Fig Müller. Tabaklara sığmayan şinitzeller, patates salatalarıyla şenleniyor. Burada şinitzel sadece domuz etinden yapılıyor, bilginize.
Eğer samimi ve lezzetli bir akşam ya da öğlen yemeği yemek istiyorsanız, kalabalık ve gürültü sizi korkutmuyorsa Naschmarkt’ı deneyin. Hatta tercihiniz balıktan yanaysa Umar’s Fisch’teki taze balıkları ve harika mezeleri kaçırmayın.
Akşam oldu ve siz Viyana gecelerini yaşamak için sabırsızlanıyorsunuz. First Floor ilk içkiler için biçilmiş kaftan. Mekân, leziz kokteylleri ile ünlü. Mohito ise şiddetle tavsiye edilir…
“Viyana’nın İstiklal Caddesi” denebilecek Singer Strasse’de, aynı zamanda otel de olan DoCo binasının altıncı katındaki Onyx Bar lüks ve ihtişam sevenler için doğru adres. Dans etmekten hala yorulmadıysanız gecenin devamı için önerim The Passage. Yeraltına inen merdivenleri sizi korkutmasın, kentin en şık ve en eğlenceli kulüplerinden birindesiniz.
Geceyi leziz bir hot dog ile bitirmezseniz gerçek bir Viyana eğlencesi yaşamış sayılmazsınız. Albertinaplatz’ın köşesindeki büfe sabah 04:00’e kadar açık.
Aydan Önder