Yalnızlık ve Yaşlılık

10 Mayıs 2024

Yalnızlık yarattığı duyguların belirlenmesi ve çağrıştırdıklarının açıklanması açısından zor kavramlar arasındadır. Yalnız sözcüğü İngilizcede ilk kez Shakespeare’in “Coriolanus’un Tragedyası”nda ve tek başınalığı dile getirmek için kullanılmıştır. Oysa tek başına olmak her zaman yalnızlık demek değildir. Tek başınalık duygusu bazen herkesten farklı olabilmekle, yani bireyselleşmekle veya kendi kendine yetmekle ilgili de olabilir. Yalnızlıkla ilgili olumsuz olan ise, kişinin başkalarıyla yetersiz bağlara sahip olması nedeniyle acı çekmesi, tek başına olmaktan endişe veya korku hissetmesidir. Bu durum boşluk duygusu ile de ilgili olabilir. Yalnızlık duygusu yabancılaşmak, kendini kimsesiz duyumsamak ve ruhumuzdaki ısssızlıkla baş edememekle ilgilidir. Kişinin yalnızlıkla başedebilmesi için başkalarına gereksinimi var mıdır? Yalnızlık başkaları olmadığı zaman ortaya çıkan bir duygu olsa da, bazen kalabalıklar arasında, başkalarıyla paylaşım yokken de duyumsanabilir. Yalnızlık olumsuzluk ve mutsuzluk yaratabileceği gibi, kişinin yaratıcılığını kullanarak bu yalnızlıktan yaralanabilmesine de olanak verebilir. Yalnızlık terk edilmeyle, ayrılmayla ilgili bir süreçle veya yaşlılıkta özellikle endişelerle, geçmişte yaşanılan kayıplar veya bitmeyen hesaplaşmalarla da ilgili olabilir. Zamanla sevilme, şefkat görme yoluyla yalnızlığın yarattığı çaresizlik azaltılabilir.

Gelişim sürecimizde, bebeklikle başlayan yaşam yolculuğunda öznel/biricik olmayı beceremediğimiz zaman yalnızlığın yarattığı sorunlar ortaya çıkabilir. Bebeklik döneminde anneleri ile güvenli bağ kurabilenler ileride insan ilişkilerinde ayrılık endişelerini daha rahat tolere edebilirler. Yakınlığın  ve uzaklığın yarattığı endişelerle veya kaygılarla daha rahat baş edebilirler. Anneye güvensiz ve kaygılı bağlanan bebekler ilerdeki yaşamlarında yeni ortamlardan veya yabancılardan çekinir ve bazen de ürkebilirler. Güvenli bağlananlar ise  daha rahat yeni ilişkiler kurabilirler.

Yaşlılıkta ise yalnızlığın ve ölüm endişelerinin daha sık yaşandığı bilinmektedir. Ellili yaşlardan itibaren içimizdeki yalnız kalmaya dair endişeler umutsuzlukla birlikte kendini hissettirir. İşitmenin, görmenin ilerleyen yaşla birlikte azalması gibi fiziksel rahatsızlıklar ve zihinsel boşluklar da kişinin kendini izole etmesine dolayısıyla yalnızlığa neden olduğu için ruhsal yaşantıda sorunlara neden olabilir. Otto Rank “Doğduğumuz andan itibaren ölümle mücadele ettiğimizi” belirtir. Meşguliyet ve bu meşguliyetlerle mutlu olmak, üretebildiğini ve yaratabildiğini duyumsamak bu olumsuz duyguların panzehiridir.

Son yıllarda, özellikle pandemi dönemindeki izole yaşamda yaşlılığa geçenler için  yalnızlığı körükleyen olumsuz duygular artmıştır. Bizimki gibi Akdeniz ülkelerinde daha önemli olan, bir arkadaşla dışarıda yemek yemek, birlikte sinemaya gitmek, bir konser izlemek, evlerde buluşup sohbet etmek, komşuya bir kahve içmeye gitmek gibi sosyal davranışların son zamanlarda azaldığını görmekteyiz. Bunda pandemi kadar bireyselleşmeyi yücelten postmodern çağın etkisi ile birlikte ekonomik sorunların da katkısı olabilir.

Sosyalleşmenin yanısıra her gün içimizdeki ile konuşmak, kendimizi sorgulamak, fiziksel olarak güçsüz hissetmek oldukça yorucudur. Sosyal ve kültürel olarak insanlarla bir şeyleri paylaşabilmek ise ayrıca çaba gerektirmektedir. Belki bütün bunlara ek olarak, elimizdeki akıllı telefonlar, tabletler de her yaşta yalnızlığın artmasına yol açmaktadır. Sanal bir alemde yaşlanmak yalnızlığı daha da artıracak, olumsuz duygular doğurabilecektir.

Kişi yalnızım diyorsa tek başına olmaktan hoşnut değildir. Bu olumsuzluktan kurtulmak için çabalaması gerekir, bu da her zaman kolay değildir. Yalnızlık şairlerin de ilgi alanındadır. Onlar yalnızlıklarını yaratıcılıklarıyla değerlendirenlerdendir. Edip Cansever “Bir Taş Atarsın” adlı şiirinde ne güzel ifade etmiştir:  “İçimizde birbiriyle konuşan yaprak bolluğu / Yalnızlık bir başına kalmıştır”.

Füsun Aygölü

Yukarı