Yazarlığımı İlan Ediyorum!

13 Mayıs 2022

Yazarlığımı ilan ediyorum!

Belki ünlü veya büyük bir yazar değilim ama ben yine de bir yazarım! Yani yazıyorum; para kazanmak için yapmakta olduğum işler elverdiğince… Ve yazmayı seviyorum; sevgili karımın beni zorladığı evdeki angaryalar hariç, severek yaptığım tüm diğer işler kadar.

Yazarlığımı ilan ediyorum!

Açıkçası yazma konusunda yeteneğim olup olmadığını bilmiyorum. Bu sorunun yanıtını hala aramaktayım. Ama yazıyorum çünkü söyleyeceklerim var. Gördüğüm, anlatmam gerektiğine inandığım şeyler… Bazıları Demokles’in başımızın üzerinde sallanan kılıcı gibi ürkütücü, bazıları da küçük, basit ve sevimli şeyler; tıpkı düşlerimizin kaynağına veya ruhumuzun özüne yaptığımız dönüşler gibi.

Bugün geriye bakıp düşündükçe anlıyorum ki bir çocuk olarak edebiyata gayet yatkın olduğum halde nedense aklım hep Einstein’da ve onun ait olduğu dünyadaymış. Belki de bu yüzden, büyüdüğümde de önce Einstein ve onu saran o dünya hakkında kitaplar yazdım.

Doğrusu güzel kitaplardı. Ve okunabilir şeyler değillerdi.

Derler ki iyi bir yazar zorlukla yazar ve kolayca okunur. Ben çok kolay yazıyorum ve yazdıklarımın okunabilir olduğundan bile şüpheliyim!

Aslında, hayatımdaki her şey gibi, yazmaya da tersinden başladım.

Önce, yarım düzine civarında kitap yazdım; hatta iki tanesi yayınlandı.

Sonra oturup yazmayı öğrenmeye koyuldum….

Evet, yazarlığımı ilan ediyorum!

Çünkü bu alanda artık gururlu bir profesyonelim. Yayıncı bir arkadaşımın internet sitesinde süreli bir köşem var! Köşe anadilimde değil, Türkçe. Ama bunun önemi yok, değil mi?

Köşenin başlığı, “Poseidon’dan Mektuplar”. Ben Poseidon’um! Bazen, “Arkadaşım eğer arkadaşım olmasaydı, beni yine de yayınlar mıydı?” diye merak ediyorum.

Ama sonra hemen, “Bu kadar emek ve özenle yaratılmış bir ortama hiç kimse saçma sapan bir şeyler yüklemez” diye düşünerek kendimi şımartıyorum. “Demek ki” diyorum, “Yazdıklarımın bir değeri olmalı…”

Yazarlığımı ilan ediyorum!

Özellikle de yüz yirmi bin kelimeden oluşan ilk romanımı bitirdikten sonra… Henüz öykümün ne kadar iyi olduğunu bilmiyorum. Doğrusu bazı şüphelerim var. Örneğin, çok fazla teknik olabilir. Ama yazdığım kitabın söyleyecek bir sözü olduğu kesin.  Üstelik onu yazıp bitirdiğim için hissettiğim huzura paha biçilemez.  Bu da zaten en az yazılanlar kadar önemli, öyle değil mi?

İkinci öyküm çok yavaş ilerliyor çünkü bir yandan da başka şeyler yazıyorum. Galiba aklımdan geçen her şey hakkında yazıyorum.

Dedim ya, iyi bir yazar olup olmadığımı bilmiyorum. Hala kolayca yazıyorum ama sanırım şimdi yazdıklarım daha okunabilir cinsten. Bu okuduğunuz gibi, mesela.

Kendi yazdıklarımı değerlendirecek güvene sahip değilim ama. Kendimi öğretmenin verdiği notu sınav kâğıdı üzerine yazmak üzere olan elini endişeyle izleyen bir ilkokul çocuğu gibi hissediyorum. Olacak iş değil!

Ama ben kendimi yazar ilan ediyorum!

Ne de olsa, bir yazar ünlü olup olmamasıyla değerlendirilmez. Shakespeare de ünlü doğmadı. Yazdıkları ve yaptıklarıyla sonradan değerlendirildi.

İlk okunduklarında anlaşılıp takdir edileceklerinden şüpheliyim ama benim anlatacaklarım da çok özel, önemli ve değerli.

Çünkü yaşamım süresince yaptıklarım ciltler doldurabilir. Evreni sarstığımı hissediyorum!

Mezar taşımı görür gibiyim: “Doğdu, yaşadı, hiç utanç duymadan ölebilmek için çabaladı”.

Titre Coelho! Kendimi yazar ilan ediyorum!

Andonis Panayotopoulos

Yukarı