“Herkese selam… Size kendimi iyice tanıtmak isterdim ama daha iki ay önce doğdum ve henüz çok fazla şey bilmiyorum.
Öyleyse sanırım aklımdan geçenleri olduğu gibi paylaşmak en iyisi…
Öncelikle şunu söyleyeyim: Buraya geldikten az sonra dedemin Poseidon olduğunu duydum ve mutlu oldum. Poseidon’ın torunu olmanın çok havalı bir şey olduğunu düşünüyorum.
Sonra da şunu itiraf edeyim: İsmim konusunda kafam çok karışık… İlk başta yani henüz gölün içinde yaşarken, benden “velet” diye bahsediliyordu. Sonra bir şey oldu; galiba aralarında bir tür bundan böyle hep birlikte yaşama anlaşması yaptılar ve bana da “eski velet” demeye başladılar. Derken, gölün suyu yok olunca beni oradan çıkarttılar. Ve o zaman da benden “erkenci velet” diye bahsettiklerini duydum!
Tüm bunlar benim için fazlasıyla karışık ama alışmaya çalışıyorum.
Ama size şunu kesinlikle söyleyebilirim: Gölde hayat genel olarak keyifliydi. Her şeyden önce, orada güzel minik bir kızın arkadaşlığına sahiptim. Sonra, biz göldeyken bir yerlerde bizim için çalınan bir müzik ve davulların eşlik ettiği yumuşacık bir şarkı vardı; tik-tak, tik-tak, tik-tak. Sürekli duyduğumuz bu ses çok güzeldi çünkü bana huzur verip içimi geleceğe dair bir güvenle dolduruyordu.
Ama maceralar da eksik kalmıyordu yaşadığımız yerde. Göl arada bir sanki bizi sallıyordu ve böyle zamanlarda onu taşıyan iyi yürekli hanım bir süre yataktan hiç çıkmıyordu. Sanırım onun böyle davranması o çalkantıyı durdurup durumu geçici olarak toparlıyordu.
Derken, benim pek anlayamadığım bir şey oldu. İyi yürekli hanım bir yere gitti davulları çalmayı ve bize her zamanki gibi konuşup şarkı söylemeyi kesti. Ben çok korktum, panik oldum. Gerçi bir süre sonra normale döndük ama ne yazık ki bu da sadece bir gün sürdü. İyi yürekli hanım bu sefer de acıyla haykırmaya ve bizi sarsmaya başladı. Onu alıp o “kötü yere” götürdüler ve sarsılıması duruncaya kadar ilgilenip bir şeyler yaptılar. Umarım canını çok yakmamışlardır…
Ve tam biz normal hayatımıza döndüğümüzü düşündüğümüz zaman gölün suları yok oldu! Tabii tekrar o “kötü yere” geri gittik ve bu sefer ben ilk kez ışığı gördüm. Önce nefes alabilmekte zorlandım çünkü ciğerlerim henüz gölün dışına çıkmaya hazır değillerdi. Ama yine de başardım! Sonradan duydum ki bana “canlandırma”, “kurtarma” veya ona benzer bir isim verdikleri bir şey yapmışlar. Bu herhalde banyo yaptırmak gibi bir şeydi çünkü sonunda kendimi tertemiz buldum.
Sonra, durum gerçekten berbat bir hal aldı: Beni burnumda bir boru ve ağzımda bir pipetle şeffaf bir kutuya koydular. Neyse ki hiç değilse o pipetten ağzıma yemek geliyordu. Bu süre, hayatımın unutmak istediğim karanlık bir dönemi oldu. Hem iyi yürekli hanımı hem de arkadaşım olan küçük kızı kaybetmiştim!
Sonunda o günler de bitti. Beni kutudan çıkarttıklarında karşımda iyi yürekli hanımı ve onunla birlikte olan sakallı, uzun boylu ve iyi yüzlü beyefendiyi gördüm. İkisi beni güzel bir eve götürüp süslü yumuşacık bir yatağa yatırdılar, şık giysiler giydirdiler ve benimle tatlı tatlı konuştular.
O günden beri hep aynı evde, onlarla birlikteyim. İsmimle hitap etmiyorlar ama benimle konuştuklarına eminim. Sürekli bana gülümsüyorlar; ben de onlara gülümsüyorum çünkü bundan çok hoşlandıklarını fark ettim. Bunu her yapışımda sanki yeni bir mucize görmüşler gibi heyecanlı çığlıklar atıyorlar.
İyi yürekli hanım ve beyefendi beni arada bir de kucaklarına alıp karnımı doyuruyorlar. Sonra içimdeki gaz çıkıp ben rahatlayıncaya dek sırtıma elleriyle okşar gibi yavaşça patpat vuruyorlar.
Bana sürekli güzel şeyler anlatıp şarkılar da söylüyorlar. Şimdilik tam olarak ne söylediklerini anlayamıyorum ama sesleri benim için uzun zamandır çok tanıdık olduğundan onları duymak bana kendimi çok iyi hissettiriyor.
Sonra sürekli temizleniyorum ki bu her zaman çok hoş bir duygu. İyi şeyler bununla da kalmıyor; yatağımın yanına güzel resimler asmışlar ve bana hep çok hoş müzikler çalıyorlar.
Sanırım bu günler hayatımın şimdiye kadarki en güzel günleri; üstelik kaybettiğimi sandığım küçük kızı yanıma getirmeleriyle daha da güzelleşti. Bana onun kız kardeşim olduğu söylendi. Bu durum benim için bir takım yeni sorumluluklar yaratıyor tabii. Ona göz kulak olmam gerekiyor çünkü hala çok küçük ve sürekli uyuyor. Gerçi son zamanlarda gözlerini daha sık açıp bana bakmaya başladı. Elini uzatıyor ve birbirimize dokunuyoruz. Bu çok keyifli ve güven verici bir şey. Kısacası, hemen her zaman birlikte şahane vakit geçiriyoruz
Ama son zamanlarda iyi yürekli hanımla o iyi yürekli bey çok yorgun görünüyorlar ve bu da beni çok üzüyor. Onlara düzgün beslenip iyi uyumaları gerektiğini söylemek istiyorum ama henüz dillerini konuşamıyorum.
Belki, eğer sabırlı olursam, yakında bunu onlara söylemeyi becerebilirim.
Neyse ki onlar benim dilimi biliyorlar.
Hey, millet! Kalkın! Ben uyandım. Öğle yemeği vaktim!
Andonis Panayotopoulos