AKASYA

20 Haziran 2021

Akasya ağacı gür yeşil yaprakları ve narin çiçekleri ile galiba en çok da orta yaş üstündekiler tarafından bilinip sevilen bir ağaç türüdür. Bana çağrıştırdıklarıysa bambaşkadır nedense. Hafif rüzgârda yapraklarının hışırtısı bir fısıltıya dönüşür, özellikle fırtınalı havalarda adeta birbiriyle konuşan yaprak bolluğunu içimde duyumsarım.

Akasya sıcak ve ılıman iklimlerde yetişir ve baklagiller familyasındandır. Yaprakları yaz kış yeşil olarak kalan bu ağacın çiçekleri dayanıklıdır; sarı, beyaz veya pembe renkte açarlar ve güzel kokuludurlar.

Birçok başka güzel bitki gibi, filmlere ve şarkılara da esin kaynağı olmuştur akasya. İlk aklıma gelen, yönetmenliğini Memduh Ün’ün yaptığı, 1962 yılının meşhur filmi “Akasyalar Açarken”dir. Unutulmaz klasik senaryosu ile çok meşhur olan bu filmde başrolleri Filiz Akın ve Göksel Arsoy paylaşmışlar ve oynadığı ilk film olmasına rağmen Filiz Akın, bu rolle Altın Portakal yarışmasında “En iyi kadın oyuncu” ödülünü kazanmıştır. Türk sinemasında bir kült haline gelmiş olan bu filmdeki üçlü aşk hikâyesi, iki kız kardeşin aynı adama âşık oluşunu anlatır. Şimdilerde tarihe karışmış olan İnci Sineması’nda gördüğüm bu filmde herkesin bol bol ağladığını dün gibi hatırlarım. Film, Yesari Asım Ersoy’un o meşhur şarkısı “Akasyalar Açarken” ile de son derece etkileyici yeni bir boyut daha kazanmıştır. Bugün ise, filmi izlediğimizde eski İstanbul mekânları son derece nostaljik bir hava yaratmaktadır.

Sinema elbette akasyanın etkilediği tek sanat dalı değildir. Ahmet Erhan, “Akasya Seviyorum” şiirinde İznik ile sevgili ve akasya temalarını birleştirmiştir. Van Gogh’un çok bilinmeyen “Çiçeklenmiş Akasya” tablosu bize bahar ve yaz havasını getirir ve Yani Türkü grubunun “Akasya Kokulu Sabahlar” şarkısı beni düşler aleminde gezdirir.

Nil nehri etrafındaki akasyalar Mısır mitolojisinde önemli bir yere sahiptir. Efsaneye göre, dallarının altında Mısır’ın ilk tanrılarından Osiris doğmuştur. Eski Mısırlılar akasyayı aydınlanmak ve tanrılarla konuşmak için kullanmışlardır çünkü Osiris ruhani rehberleridir.

Afrika türü akasya ağaçlarındaysa bir karınca cinsi dikenleri kemirip bir delik açar ve karıncalar akasya ağacının içinde yaşamaya başlarlar. Ağacın yapraklarındaki nektar ve tırtıllarla beslenirler. Afrika ile ilgili fotoğraflarda, kitap kapaklarında güneşin batışı ile birlikte bir akasya ağacının resmedilmesi çok yaygındır.

Tüm bu ilginç özelliklere rağmen bence akasya ağacının gün bitimindeki hüzünlü duruşu en etkileyici yanıdır. Ve nedense onun görüntüsünü hep bir ev, sığınılacak bir yer, çok güneşli zamanlarda gölgesi ile kucak açan anneye dair bir imge olarak duyumsamışımdır. Bence  karıncalar da bu hissiyatımı doğrulamaktadırlar.

Füsun Aygölü

 

Yukarı