Çam ağaçları her ne kadar bize genellikle yeni bir yılı, bunun şerefine yapılan süslemeleri, umutlarımızı ve gelecek yıla dair arzularımızı hatırlatsa da ben onları farklı bir çağrışımları yüzünden her mevsim severek düşünürüm. Zaten bence aslında kış ağacı olarak bilinse de yaz kış yapraklarını dökmemesi çamın her mevsime ait olduğunu gösterir. Üstelik yapraklarını hiç dökmemesi, çocuk ruhsallığı ile ilgili olarak ilgi, destek ve şefkati simgeler.
Memleketimizde çam ormanları çoktur. Özellikle biz İstanbullular için adalardaki çam ormanları büyük bir şanstır. Adada, özellikle baharda bol oksijen almak için ormanda yürümek ve dostlarla sohbet etmek, adanın sakin zamanlarında kendini bu ormanlarda güvende hissetmek gerçek bir ayrıcalıktır. Büyükada’da nisan ve eylül aylarında, ekinoks zamanı Aya Yorgi’ye dilek tutmaya giden ve çamların arasında yürüyüp tepeye tırmanan insanların ağaç dallarına çaput bağlamaları ise ayrı bir sorun oluşturur. Zira bu dilek tutmaya gelen ahali, çaputları bağlarken çamların dallarını zedelerler ve aslında başlangıçta çok naif bir ritüel olan bu adet böylece hem çamları hem de çam üstünde korunan minik serçeleri rahatsız eden bir uygulamaya dönüşür.
Çevre anlamında pek çok yararı olan çam ormanları kar yağdığında bana huzur ve güven duygusu verir. Çamlar daima sevgiyi, sevgiliyi ve şefkatli paylaşımları çağrıştırır. Çamlıca semti de aklıma çocukluğumu, altmışlı yılların Çamlıca’sını ve Türk filmlerini getiriri, özellikle bestesi Nuri Halil Poyraz’a ait, nihavent makamındaki “Çamlıca yolunda, aşığın kolunda…” diye başlayan şarkıyı Ayla Büyükataman’dan dinlerken… Çocukken evde annemin bazen mırıldandığı “Hatırla Sevgili” şarkısının “…… çamların altında verdiğin buseyi” mısraını anımsamak ise içime buruk bir hüzün duygusu yerleştirir.
Bazen de Türk filmlerinde adadaki orman bitiminde, aşıklar yolunda çekilmiş sahneler anılarımda canlanır. Ve nedense, polisiye filmlerdeki kaçış sahneleri hemen her zaman çam ormanları içinde koşturmayı aklıma getirir. Ah, bir de bu filmleri seyrettiğimiz yazlık sinemalarda içtiğimiz, esanslı, içi beyaz leblebi dolu Çamlıca gazozunu ve annemin içtiği mentollü Çamlıca sigaralarını unutamam!
Ben hiç yetiştiremedim; ancak yine de çam ağaçlarına dair, Ayvalık’a giderken Kozak yaylasındaki çam ağaçlarının gölgesinde yürümek, hem bol oksijen alıp hem de kozalak toplamak ve ardından çamlar arasında yağmura yakalanmak gibi hoş ve unutulmaz anılarım vardır.
Füsun Aygölü