Farklı pek çok kentin ruhuna nüfuz etmeyi, yaşamlarına karışıp onlardan bir parça haline gelmeyi, her kentte bir bana ait köşe, benim olan insanlar ve vazgeçilmez anılar bırakmayı, belki de aslında bir yaşam süresine birden çok hayatı sığdırmaya çalışma takıntım yüzünden bu kadar istiyorum… Dokunup geçtiğim bir kentte ben yokken de sürüp gidecek, benim gerçek hayatıma paralel ama aslında tamamen kendine ait farklı ve bağımsız bir akışı olan başka bir yaşamı daha arkamda bırakmış olmak için. Böyle bir hayatı yaratmış ve bu sayede sanki birden çok hayat yaşamış olmak için… Sadece bir kez yaşanacak bir ömre sığabilenlere razı olamadığım için…
Sanki böylece ben herhangi bir kentten ayrılınca, yaşantıma bu noktadan eklenen ve böylece onu zenginleştirip ömür süremi uzatan bir boyut, kendi başına bir kimlik kazanarak ve benden bağımsız gibi gözükse de beni de içine alarak, herhangi bir “yabancı” kentte varlığını sürdürmeye devam edecek; istediğimde yeniden “geri dönüp” içerisine karışma şansını da benim için hep saklı tutacak… Böylece benim bir ömür süresinden birkaç misli çok zamana yayılmış, birden çok hayatım olacak ve bu hayatlar benim gerçekte sahip olduğum kısacık tek yaşamı, sırf zamanı yetmediği için “az” gelip eksik kalıp yaşamama engel olunduğu için bir teselli, bir tazminat yerine geçecek… İşte bu hevesin doğal sonucu, böylece (belki de aynı anda) birden fazla kentte yaşadığım duygusu… Yani aslında bile isteye yaşanan bir yanılgı, gönüllü olarak teslim olduğum bir aldanma. “Yaşamı madem ki uzatamıyorum, paralel yaşamlarla genişleteyim” niyetinin mutlu yanılgısı. Bu yüzden de her bir kentteki yaşam, diğerlerinden ve daha doğrusu benim asıl kentimde yaşadığım olağan yaşantımdan ne kadar farklı olursa, o kadar iyi aslında.
Doğrusu bu hayali durumun içinde en az kendini ısrarla belli eden bu gerçek kadar, tutkun olduğum kent olgusunun birden fazla şehirde tadına varmak, yaşadığım kente ilaveten farkında bile olmadan “benim” diye seçerek diğerlerinden öne çıkardığım, gönlümde iltimas yaptığım kentlerin de her birinde değişik bir boyutu keşfetmek/fethetmek, çok sevdiğim yönlerine sahip çıkmak ve oralarda da hiç değilse böyle bir yaşam sürebilmek isteği de var. Yani sadece yaşam süremize isyanım değil beni bu “farklı kentlerde paralel yaşamlar” hayal edip kovalamaya iten. Nedeni ne olursa olsun, bu garip huyumun arkasında yatan neden mevcut olan tek gerçek hayatı renklendirmek gibi görünse de aslında bu yalnızca bir eğlence değil, aynı zamanda benim o kente sadece bir gezgin gibi bakmadan, gerçekten içine girip, yaşantısını paylaşıp bir parçası olmak istememin bir gereği; benim kente alışıp bir an evvel gerçek hayatını paylaşır hale gelmem için geliştirdiğim bir yöntemdir. Bu hayal ettiğim yaşam bazen düz ve monoton, bazen çok renkli ve hatta tehlikelidir. Kimi kentte çok çarpıcı ve değişik, kimi kentte de alabildiğine sıradandır. Bazen çok yabancıdır, bazen de benim gerçek yaşantımın neredeyse aynısı… (Söz aramızda, hele bir de söz konusu kentin özelliklerinden ötürü, o kentin tarihine doğru yolculuk edebilirsem; bu paralel yaşamı belki de tarihin farklı dönemlerindeymiş gibi kurgulayabilirsem…) Ama sonuçta, bu hayali yaşamlar yaratma oyunun sebebi ne olursa olsun deneyip sonunda kısacık bir an için gerçek olduğuna inanmaya değer.
Kısacası, ben genellikle gittiğim yabancı şehirlerde kendime sanki ömür boyu orada yaşamışım gibi bir hayat hayal ederim ama bu hayal özlem duyarak, niyetlenerek kurulan bir hayal değildir; benim şehrim İstanbul’dur çünkü. Seyahat ettiğim kentlerdeki hayatlarımın hayaliyse farklı bir şeydir; oralı olmama, insanlarını tanıyıp anlamama, bir kentin daha gerçek tadına varmama ve sonuçta ayrılırken, geri dönmek istediğim, “benim” olan kentlerin arasına bir yenisini daha katmama yardım eder; bu kentlerde hayal ettiğim paralel yaşamlar sayesinde, yaşanan gün sayısı olarak uzatamadığım yaşamımı içerdiği zenginlikle çoğaltıp uzatmama yani. Kısacası ben söz konusu kentte sürekli yaşamayacağımı (kendime ait olandan başka bir hayatı zaten yaşayamayacağımı!) bilirim ama yine de çok kısa bir süre için kendimi o kentin gelip geçici olmayan gerçek bir parçası gibi hissettiren bu oyunu severim.
Güzin Yalın