“Özgürlük, iki kere ikinin dört ettiğini söyleyebilmektir. Buna izin verildiği takdirde gerisi kendiliğinden gelir.”
Bu cümleler George Orwell’in “1984” adlı eserinde Winston karakterinin günlüğünde kaleme aldığı cümlelerdir. Orwell’in bu eserinde Winston, iki kere ikinin bazen de dört etmeyebileceğine ikna olması için büyük işkencelere maruz kalmıştır. Matematiksel bir gerçeğin değişmesi ya da değiştirilmesi, kuralların da değişeceği anlamını taşımaktadır. Kurallar, toplumsal ve bireysel düzenin sağlanabilmesi; belli bir disiplin ve irade oluşturulabilmesi; bireysel ve toplumsal başarılar elde edilebilmesi; adalet ve huzurun sağlanabilmesi açısından olmazsa olmaz, uyulmazsa hiç olmaz diyebileceğimiz gerçeklerdir.
Kuralların yanı sıra bireysel disiplin ve irade de bireyin hem kendisi hem de içerisinde bulunduğu toplum için belirlediği hedeflere ulaşabilmesinde en önemli etkenlerdir. Birey, yaşamını nasıl devam ettireceğine karar verdiğinde, kendine bilinçli veya bilinçsiz bir takım hedefler belirler. Belirlediği hedeflere ulaşabilmek için de kurallar koyarak bir yol haritası çizer. Ancak kurallara uyduğu takdirde, hedefine ulaşabileceğini bildiği için de sağlam bir irade ortaya koyması gerektiğini hesaba katar.
Bizler, kendi kurallarımızı yolun başında belirleriz; ancak şartlar değişince bu kurallara ya riayet etmeyiz ya da kuralları işimize geldiği gibi değişime uğratır, çok farklı kurallarla devam ederiz yolumuza. İşte tam da bu noktada, disiplin ve irade unsuru ön plana çıkmaktadır. Bireyin sağlam iradesi onu disiplinli olmaya yönlendirir; yani disiplin ve irade paralel ilerleyen ikiz unsurlardır.
Yaşamımızın neredeyse her anında kendini gösterir bu iki gerçek. Çok büyük veya önemli bir hedefiniz olmayabilir; yine de küçük hedeflerinizde bile göstereceğiniz disiplin ve irade sizi hem güçlendirecek hem de bir sonraki daha yüksek hedeflerinize başarıyla ulaşmanızı sağlayacaktır. Bir arkadaşınızla randevulaştığınız yer ve saatte buluşmayı hedeflemek ve gerçekleştirmek bile disiplin ve irade gücünü barındırır. Randevu verdiğiniz kişiyi bekletmemek için gideceğiniz yolu düşünür; ona göre plan yaparsınız; ve bu yüzden o çok tatlı uykunuzdan ödün vererek erken kalkar, yola erken koyulursunuz. Olağanüstü bir durum olmadığı takdirde bu küçük hedefinize ulaşmaktan bir defa bile tereddüt etseniz; yaşamınızın çeşitli dönemlerinde ve farklı hedeflerde aynı tereddütü yaşar ve yeniden hedefinizden vazgeçersiniz.
İşte bireyin göstereceği bu irade ve disiplin kuralları, sosyal açıdan düşündüğümüzde, toplum içinde kendini apaçık belli etmektedir. Birey ne ise toplum da onun aynasıdır! Siz bireysel olarak nasıl hareket ederseniz, toplumda da aynı davranışlarla karşılaşmanız kaçınılmazdır. Sağlam bir irade, beraberinde birbirine zincirle bağlı sımsıkı bir disiplin armağan eder; irade ve disiplin ise değişmez kuralları. Matematiksel bir gerçek olan bu kuralların değişmezliğini iradeniz kabul ettiğinde, dışarıdan gelebilecek kural değiştirme teşebbüslerine de direniş gösterirsiniz.
Orwell’in “Hayvan Çiftliği” adlı eserinde neredeyse her türden hayvanın bulunduğu bir çiftlikte hayvanların kendi yaşam şartlarına itiraz ederek isyan çıkartıp, çiftliği insanlardan arındırıp, kendi kontrollerine geçirmesini ele alır. İçinde bulundukları kötü şartlara karşı koyan bu hayvanlar, bir süre sonra kendi içlerinde bir hiyerarşik düzen kurar; kendi kurallarını koyar ve yaşam düzenlerini belirlerler. Kurdukları bu hiyerarşik yapının en üst kademesini diğer hayvanlara kıyasla daha zeki oldukları için domuzlar almıştır. Bu domuzların lideri ise “Napolyon”dur.
Başlangıçta çok güzel bir hedef belirleyerek başlayan hayvanlar, kendilerine yedi emirden oluşan kurallar dizisini demokratik şekilde anlaşarak oluştururlar. Zaman içinde liderlik çatışmaları ve hırs yüzünden hayvanlar arasında düşmanlıklar boy göstermeye başlar.
Lider domuz “Napolyon” koltuğunu rakiplerine kaptırmamak için, hayvanlar arasında rakipleri hakkında iftiraları yaymaya ve yandaşları aracılığıyla diğer hayvanları bu iftiraların doğru olduğuna ikna etmeye çalışır ve bunu başarır. Kendi liderliğini zorbalıkla sağlamlaştıran Napolyon, başta belirlenen yedi emri kendi çıkarları doğrultusunda değiştirir. Bu emirlerden bir tanesi “Hiçbir hayvan başka bir hayvanı öldürmeyecek!” olarak belirlenmişken, Napolyon bu emri değiştirerek “Hiçbir hayvan sebepsiz yere başka bir hayvanı öldürmeyecek!” olarak geçerli kılar. Kendi irade ve disiplin eksiklikleri olan hayvanlar, bu değişen emirlere ilk başlarda şaşırsalar da, zaman geçmeden benimserler.
Yazımın başında belirttiğim gibi birey nasıl hareket ederse toplum da yansıması olarak hareket eder. Kendi hedeflerimize ulaşmak için belirlediğimiz kurallarımıza kendi güçlü irade ve disiplinimizle sahip çıkmalıyız ki, üçüncü kişiler kurallarımızı değiştirmeye çalıştığında, hedefimize ulaşabilmek adına direniş gösterebilelim. Biz, birey olarak hedeflerimize giden yolumuzda attığımız adımlara ne kadar saygı duyarsak, bir başkası da size ve hedeflerinize saygı duyacaktır.
Günümüzde örneklerine çokça rastladığımız, Orwell’in “Hayvan Çiftliği” eserinin de temasını oluşturduğu ve bu eserde konu edilen hayvanların “Yedi Emir”inin değiştirilmesi olayı aslında toplumdaki bireylerin tek tek kendi hedeflerine ve kurallarına saygı duymayışındandır. İlk önce kendisi kurallarını değiştirir, sonra bir başkasının bu kuralları değiştirmesini kabullenir.
Sonuç olarak toplum ne bireyin ne de kendi kurallarına saygı duyar. İçinde bulunduğumuz bu dönemde geldiğimiz nokta tam olarak bu değil midir?
O halde, sen iradene, kurallarına ve hedeflerine sahip çıkıp saygı duymalısın ki toplum da seni yansıtsın.
Unutma! Aynaya baktığında toplumu değil, kendini göreceksin.
Asya Canbay
ah o aynalar toplum gibi maskeli aynalar… sorgu yüklü mükemmel bir yazı.. kaleminiz bitimsiz olsun…