“Dünyayı güzellik kurtaracak,” demiş Dostoyevski “Budala” adlı kitabında. Öyle bir güzellik hayal edelim ki dünyayı kurtarsın; aklımıza gelebilecek tüm güzellikleri irdeleyip hangisi kurtaracakmış dünyayı görelim.
“Güzellik” kavramı, uyumlu ve fiziki özellikleriyle insanda hoş bir haz uyandıran somut veya soyut bir olgu anlamına gelmektedir. Ahlaki güzellik, estetik güzellik, içsel güzellik, toplumsal güzellik bunlardan birkaçıdır. Hepsi ayrı ayrı alanlar ve kavramlar gibi görünse de, birbirleriyle iç içe geçmiş ve “biri olmazsa diğeri olmaz” nitelikte kavramlardır.
İçsel Güzellik, bireyin doğumundan ölümüne kadar geçen zaman diliminde, yani hayatında kendi içselliğinde keşfettiği veya henüz keşfetmediği sevgi noktalarıdır. O noktaların büyük ve küçük olanları vardır. Büyük noktaları keşfettiğinizde yaşamınıza değişim, küçük olanları ise renk getirecektir.
Hani küçükken noktaları birleştirerek ortaya bir figür veya resim çıkardığımız kitaplar vardı ya; işte o noktalar gibidir içsel güzelliklerimiz. Noktaları birleştirdiğimiz çizgi gibidir akıp giden zaman ve ortaya çıkan resim gibidir hayatımız. Ne kadar çok nokta varsa, o kadar kolay çıkar ortaya resim ve ne kadar az nokta varsa, resmi ortaya çıkarmak o kadar zor ve hataya açık bir hal alır.
Peki biz kendi içimizdeki bu noktaları keşfetmek için hiçbir şeye, hiç kimseye veya hiçbir nesneye ihtiyaç duymaz mıyız? Bu sorunun cevabını **Sait Faik Abasıyanık**’tan alalım; “Bir insanı sevmekle başlayacak her şey” demiş Sait Faik, “Alemdağ’da Var Bir Yılan” hikayesinde. Aslında sorunun cevabı tüm cümlede değil, içinde geçen **”Sevmek”** kavramında.
Bence de sevmekle başlar her şey, ancak bir insanı değil, ilk önce kendini sonra bir başkasını. Kendini sevmeyen insan bir başkasını sevemez; kendini tatmin eder, kendini kandırır, başkasını aldatır ve asla samimi duygulara sahip olamaz. İnsanın kendini sevmesi, “kendini beğenmişlik” olgusuyla asla karıştırılmamalıdır. Aksine ruhsal ve fiziksel özelliklerini keşfeden, güzel ya da değil tüm noktaları kabullenmiş, benimsemiş ve kendisiyle özdeşleşmiş insandır, kendisini seven.
Aslında kendinizi sevmeye başladığınızda ruhunuzla özdeşleşmeye, ruhunuzu bulmaya başlıyorsunuzdur. İçinizdeki “Ben”i, yani kendi ruhunuzu bulduğunuzda, ne kadar çok şey değişecek bir bilseniz, hiç zaman kaybetmeden ruhunuzu aramaya, onu tanımaya ve sahiplenmeye başlardınız. Kendinizi sevmeye başladığınızda tam olarak ne bulacaksınız size söyleyeyim: **”Saf Sevgi”yi.**
Saf sevgiyi keşfedeceksiniz, ancak sadece içinizdeki değil, çevrenizdeki tüm saf sevgileri de keşfedeceksiniz. Güneş doğarken, ilk ışıklarının nasıl da tel tel her yana savrulduğunu, ağaçların koca koca gövdelerini nasıl da kabukla kaplayıp koruduğunu, güneşe teşekkür edercesine uzanan dallarından, rengarenk yapraklarını sanki semaya hediye verircesine uzattığını; arıları, böcekleri davet edercesine göz alıcı renklerde yapraklar açan çiçeklerin dansını; teninizde hissettiğiniz rüzgarın yüceliğini; bir kedinin rengindeki mucizevi desenleri; bir köpeğin yüzlerce anlam içeren bakışlarını; hiç bilmediğimiz ve ulaşamadığımız, belki de bir zamanlar evimiz olan yıldızların elmas gibi parlayışını; uçsuz bucaksız denizi, geceyi, gündüzü, mutluluğu, hüznü, ölümü…
Saf sevgiyi keşfedeceksiniz dostlarım.
Bunu başardığınızda göreceksiniz ki tüm doğayı sevmeye başlamışsınız; tüm güzellikleri görmeye, onlara sahip çıkmaya; sizin gibi saf sevgiyi bulmuş olanları keşfedip sevmeye; uyandığınızda “Güzelliklere ben daha fazla nasıl güzellik katabilirim?” diye sorgulamaya; her dakikanızı üreterek değerlendirmeye; “Doğayı ve gezegenin tüm güzelliklerini nasıl koruyabilirim?” diye düşünmeye başlamışsınız.
Güzelliğe giden yol, saf sevgiden geçer; saf sevgiye giden yol, kendini sevmekten ve ruhunu keşfetmekten geçer.** Bunu başardıysanız, mutluluk ve huzur da bu başarının size armağanı olacaktır.
Unutmayın! Dünyayı güzellik kurtaracak ve kendini sevmekle başlayacaktır her şey!**
Asya Canbay
anlamlı ve mesaj yüklü çok güzel bir yazı okudum. kaleminiz bitimsiz olsun. sevginin koşulsuz bir şekilde canlı cansız tüm evren için anahtar olduğunun resmedilmesi ki bu güçlü ifadelerle dile gelmiş. keyif vericiydi…