MARTI

20 Mayıs 2021

Martı sadece fiziki görünümü ve baskın davranışlarıyla değil, aynı zamanda yaşamda sembolize ettikleriyle de çok farklı, çok özel bir hayvandır. Deniz kıyısındaki kentlerin, gökyüzünde bembeyaz kanatlarıyla süzülerek bize sonsuzluk duygusunu yaşatan en çarpıcı kuşudur martı. Özellikle İstanbul’da, Ada vapurunda seyrine doyum olmayan martı sürüleri ve bir de çatılarımızda bahar sonu yaz başı yavrularını koruyan anaç martılar seslerini sürekli devinimleriyle birleştirerek görsel bir şölen yaratırlar.

Tüm bu özellikleriyle pek çok sanat dalının esin kaynağı olan martılar, bu yüzden çeşitli vesilelerle farklı şeyler çağrıştırırlar. Richard Bach, “Martı, Jonathan Livingston” isimli eserinde kendini ve sınırlarını aşmayı bize bir martı üzerinden, masalsı bir dille anlatır. Bedri Rahmi Eyüpoğlu “İstanbul Destanı” şiirinde “İstanbul deyince aklıma martı gelir / Yarısı gümüş, yarısı köpük / Yarısı balık, yarısı kuş” der. Orhan Veli martılardan “Gün Olur” isimli şiirinde “Hele martılar, hele martılar; her bir tüylerinde ayrı telaş” diye söz eder. Can Yücel de “Martılar ki” şiirinde “Martılar ki sokak çocuklarıdır denizin” dizesiyle çok hoş bir benzetme yapmıştır. Nazım Hikmet ise “İnsan denizin olmadığı yerde, umut adına martı olmalı” diyerek martıların akla getirdikleri arasına sosyal bir içerik katmıştır.

Çok fazla şaire ilham veren bir hayvan olan martı filmlere de konu olmuştur. Daphne du Maurier’nin kısa öyküsünden Alfred Hitchcock tarafından sinemaya uyarlanan “Birds” (Kuşlar) filminde martılar, insanlara saldıran katil kuşların öncüsüdürler. Filmde havadan saldıran kuş sürüleri II. Dünya savaşındaki bombardıman uçaklarını simgelediği için martının çağrıştırdığı imgeler arasına ölüm getiren hain makineler de eklenir.

Martıdan ilham alan sanat dalları sinemayla da bitmez. Dario Moreno, “Les mouettes de Mykonos” (Mikonos Martıları) adlı şarkısını hepimizin bildiği “Deniz ve Mehtap” adıyla Türkçe olarak söylemiş, yitirdiği aşkının acısını martılarla paylaşmıştır. Anton Çehov’un ünlü “Martı ” oyunundaki karakterlerin kaçıp gitme arzuları da martı ile simgelenmiştir. Amerikalı ornitolog (kuş bilimci) John James Audubon’un 1800’lerde Kuzey Amerika kuşlarını inceleyerek yaptığı resimler arasında en ünlüsü, birbirine zıt yönde durduğu için çok ilginç bir görüntü sunan çift martı gravürüdür. “Kuşların Ressamı” olarak ün yapan çağdaş sanatçı Salih Acar’ın ise mavi gri zemin üzerine yaptığı “Havalanan Kuşlar” tablosundaki martıların görüntüleri çok hoştur.

Martılar benim için beyaz renkleriyle saflığı ve temizliği, gökyüzündeki salınışlarıyla da özgürlüğü sembolize ederler. Denizler kirlendiğinde balık yakalayamadıkları için kentin curcunası içerisinde ekmeklerini adeta taştan çıkarmalarıyla, yeryüzünde süregelen tüm yaşam mücadelelerini çağrıştırırlar. En önemlisi de aç kalınca çaresizlik içinde toplu halde Adalar’dan şehre gelip hep birlikte yaşam savaşımı vererek bir arada yaşamanın gereklerini anlatırlar.

Füsun Aygölü

Yukarı