MENEKŞE

9 Şubat 2022

Menekşeler benim için daima romantizmin simgesidir. Mor menekşe demetleri, aşkı en saf yönüyle çok iyi tanımlarlar diye düşünürüm hep. Kış mevsimi çiçeğidirler ve bana en mutlu günümde eşlik etmişlerdir. Uzun yıllar önce, Ocak ayının sonlarına doğru, yaşamımı değiştiren törende elimde beyaz bir dantel içinde mor menekşeler vardı. Manet’nin demet halindeki mor menekşeleri kadar romantiktiler. Yirmili yaşlarımın ortalarıydı ve oldukça sade bir törenle soyadım ve evim değişmişti. Tören sırasında kuzenim şahidim olmuştu; imza atarken çiçeği ona vermiş ve sonra aldığımda, elimdeki mor menekşeleri o kadar sıkı tutmuştum ki sanki o an onlardan güç almıştım.

Güzel görüntüleri, minicik demetlerdeki sadelikleri ya da kocaman gözleri ile beni her zaman büyülemiştir menekşeler. Hele renkleri, ayrı bir sihirdir; özellikle hercai menekşenin moru ve ortasındaki morlu beyazlı davetkâr gözleri beni hep farklı etkiler. Belki de benim için çok kıymetli olan bir anım yüzünden: Lise yıllarımda, bahar geldiğinde babamın eve gelirken anneme hercai menekşeler getirdiğini hatırlarım. Annem onları cam kâse gibi vazolara, saplarını koparıp koyardı ve suda bu şekilde yüzüşlerini izlemek çok hoşuma giderdi. Hercai menekşeler sonraları babamın ebedi istirahat yerine eşlik edecek ve benim düşlerimdeki annem ve babama dair o romantik sahneler, ayrılıklara ve hüzne dair imgelere dönüşecekti.

Çalışma hayatımın ilk yılında, bir hastamın getirdiği Afrika menekşesine çok güneş almayan odamda gözüm gibi bakmış ve sanırım o yıl hastanede bizim bölümde bir Afrika menekşesi modası yaratmıştım! Yaprağını koparıp üretmesi kolay bir çiçek olduğundan, kısa sürede aynı renkte koyu mor Afrika menekşeleri önce benim penceremin önünü, sonra da diğer odaların cam önlerini boydan boya kaplamıştı. Benim mesleğimde ilk yıllar hastane ortamına alışma, sistemi çözme, mesleği daha iyi öğrenme gibi nedenlerle zor yıllar olarak tanımlanır. Çünkü pek çok şeyi yeni deneyimliyorsunuzdur ve hasta ile yüz yüzesinizdir, yanlış yapmamalısınızdır; ayrıca da öğrenecek çok şey vardır. Bu endişeler içerisindeyken, odamdaki mor menekşeler bana çok iyi gelmişti. Hatta belki odamı benimseme, iş yerine ait olma duygularıma da yardım etmiştir. Meslek hayatımın daha ileri yıllarında da çok eskiden çocukları nedeniyle tanıştığım bir hanım, Paris dönüşü, çok hoş menekşe rengi bir kutu içerisinde “Tendres Violettes/ Bolssier” marka menekşe şekerleri hediye getirmişti. Tadı çok hoş, sanki çiçeğin kendisi gibi naifti ve bu minik jest beni alıp mesleğimdeki o ilk yıllara götürmüştü. O güzelim şekerlerin kutusunu hala saklarım. Düşünürüm ki menekşeler sadakati temsil ederlermiş; bence de o kadar naif ve romantik imgelerle yüklü bir çiçek kimseyi aldatamaz.

Menekşeler edebiyatçıları da etkilemiştir. Örneğin, Selahattin Yolgiden “Menekşe” adlı muhteşem şiirinde, dedesinin doğup büyüdüğü Yunan topraklarını gezerken “…meyhaneci aleksi ölmüş, içerken kırılmış yakut sandık./ tel kopmuş, yalnız büyüttüğü menekşeler ağlamış ardından/ herkes susmuş, bir yıldız kaymış ege’den marmara’ya./ ege dediğin eleni’ydi bende ve menekşe ve sirtaki.”  diyerek mübadeleye gönderme yapar. Ardından “… doğduğun yer burası mıydı dede, anlatmakla bitiremediğin?/ şimdi ben aynı yerde yakamda mor menekşe, daracık sokaklarda seni arıyorum…” diye sorar. Güzin Yalın “Menekşeler” adını verdiği dizelerinde, onların masum ve tevekkül dolu görüntülerine gönderme yapar gibidir: “Bükük boyunlarda/ anlamlı çocuk gözleri,/ Menekşeler kocaman,/ menekşeler dizi dizi;/ Rasgele birine uzan,/ Anlat içinden geçenleri…” Edip Cansever ise, bahçede şezlonga uzanmış kitap okuyan adamı anlattığı “Kitap, Menekşe, Tırnak” adlı şiirinde “…Menekşenin M’sine bakıyor yalnız -günün kapı aralığı mavidir-/ O menekşe ki çiçek kavramından kurtulduğu için var/ Adam ki sevgi kavramından kurtulduğu için mutlu/ Denizin bir adam boyu üstü gibi erinçli bir de.” der. Sait Faik Asmalımescit’te, üçüncü sınıf bir meyhanede tanıdığı Arnavut şiveli Bayram’ın fırtınalı yaşamını, tüm kazancını içkiye verişini ve giderek çöküşünü “….artık onun yüzü ışıklarını söndürmüş, harp içindeki bir Avrupa şehri manzarası almıştı.” diye anlattığı öyküye “Menekşeli Vadi” adını vermiştir çünkü Bayram’ın çocukluğunun geçtiği, evinin bulunduğu “Menekşeli Vadi”, Sait Faik’in hayalindedir ve gerçekte var olmayan bir vadidir.

Sinemada menekşe akla önce “Menekşe gözlü yıldız” Elizabeth Taylor’u getirir, her ne kadar o gözlerin ilginç rengi ve güzelliği göz ve kirpiklerde oluşan bir mutasyonla ilgili, dejeneratif bir durum olsa da… Atıf Yılmaz’ın yönetmenliğini yaptığı 1969 yapımı “Menekşe Gözlüm” filminde de yakın zamanda aramızdan ayrılan ünlü oyuncu Fatma Girik, sadece filmin içerisinde rol arkadaşlarını değil, aynı zamanda izleyenleri de mavi gözleri ile büyülemiştir. Müzik dünyasında ise, benim en çok sevdiğim şarkılardan birisi olan, beste ve güftesi Şekip Ayhan Özışık’a ait olup Zeki Müren’in seslendirdiği “Menekşe Gözlerde Hiç Vefa yokmuş” şarkısı bence menekşeye atfedildiği için menekşe gözlerden de beklenen sadakatin var olmaması durumundaki hayal kırıklığını çok zarif bir biçimde yansıtır…

Kısacası, sanırım ben kocaman gözleri ile bakan, anılarımda sevgiyi ve hüznü çağrıştıran, kış ve baharın ilk yarısında estetik duruşu ile yaşantımıza ve bahçelerimize renk katan, her daim bizimle olması gerektiğini yani sadakatini hissettiren menekşeleri ve en çok da mor olanlarını yaşantımın vazgeçilmez çiçekleri olarak bellemişimdir. Menekşeler bana sanki tüm naif ve çocuksu güzellikleri anımsatır.

Füsun Aygölü

Yukarı