Salgında Ferrante’yle Bir Yolculuk

18 Ocak 2021

Pandeminin okura sunduğu bir fırsat oldu: Zaman genişledi. Hiç ummazdık ama gerçekten de okumaya ayırabildiğimiz vakitler bereketlendi. Kendi adıma, merak ettiğim yazarların külliyatlarına gömülmek için adeta nimet zamanlar, ilk ve son defa sana teşekkür ediyorum koronavirüs. İşte bu dönemde didiklemekten büyük zevk aldığım, derinlemesine anlama gayretimi devam ettirdiğim bir yazardan söz etmek istiyorum biraz. Elena Ferrante.

 

Asıl kimliğini gizlemeyi tercih eden bir yazar Elena Ferrante. Başyapıtı dört ciltten oluşan “Napoli Romanları” (Benim Olağanüstü Akıllı Arkadaşım, Yeni Soyadının Hikâyesi, Terk Edenler ve Kalanlar, Kayıp Kızın Hikâyesi, Everest Yayınları, Türkçesi: Eren Yücesan Cendey). Ben de yazara başlangıcımı bu seri ile yaptım. Bugüne dek kırk dokuz dile çevrilen ve 2018’de “My Brilliant Friend (Benim Olağanüstü Akıllı Arkadaşım)” adlıyla diziye de uyarlanan serinin ardından da Türkçeye en son kazandırılan romanı “Yetişkinlerin Yalan Hayatı” (Everest Yayınları, Türkçesi: Eren Yücesan Cendey) ile devam ettim okumalarıma.

My Brilliant Friend

 

Ferrante, insanı dosdoğru anlatan bir yazar. Tüm karakterleri en kırılgan, en vahşi, en dürüst, en cesur yönleriyle ortaya koyuyor. Her birini daha hikâyenin başında etiyle kemiğiyle yanı başımızda buluyoruz, yaşadıkları olaylara, inişli çıkışlı duygu yoğunluklarına ortak oluyoruz okur olarak. Bunu anladıktan (veya anlamaya başladıktan) sonra denemeleriyle yolculuğumu sürdürme kararı aldım. Kendisiyle ilgili araştırmalarımda bir yıl boyunca The Guardian’da köşe yazarlığı yaptığı bilgisine ulaşmıştım. Dijitalde arşivi de var bu yazıların, onları okudum. Sonra da fark ettim ki, metinler “Tesadüfi Buluşlar” adıyla Everest Yayınları tarafından ülkemizde de basılmış (Çeviri: Eren Yücesay Cendey). İşte bu köşe yazıları Elena Ferrante’nin “yazar” kimliğini deşifre etmemize yardımcı oluyor. Sakladığı kimliğiyle ilgilenmiyoruz zaten; değil bir yazarın, bir insanın mahremiyet seçimine saygı duymamız gerekir.

Çağdaş dünya edebiyatında “çok satan” yazarların konum edinmeleri kolay değildir. “Bestseller” kitaplar genellikle “hafif” bulunur, edebiyat kulvarına kabul edilmez. Ancak Ferrante bir istisna. Zira anlattığı insanlar ve durumlar hepimizin ortak dertleri, kaygıları, hayal kırıklıkları. Bunun yanında akışkan dili ve özellikle kadının varoluş mücadelesini çok katmanlı ele almadaki ustalığı onu enikonu edebiyatçı kılıyor. Çok satıyor kitapları, doğru. Ancak “oku ve unut, iz bırakmaz” sınıfındakilerden değil katiyyen.

“Tesadüfi Buluşlar”da da bir edebiyatçının içtenlikle yazılmış denemelerini okuyoruz. Bu kısa yazıların her biri bizi yazarın dünyasında misafir ediyor. Bir kadın, bir anne, bir birey olarak görme ve düşünce biçimlerini okuyoruz. Ancak bu kitapla yetinmenize gerek yok. Daha doyurucu ve Ferrante’yi tanımak için daha kapsamlı bir kitap daha var: “Bir Yazarın Yolculuğu Frantumaglia*”da (Everest Yayınları, 2017, Türkçesi: Eren Yücesan Cendey).

* Fratumaglia: Kırık parçacıklar karışımı, başka türlü tanımlanamayan bir rahatsızlığın öznel ifadesi.

Elena Ferrante dış dünyayla, yayıncısıyla, okuruyla ve gazetecilerle iletişim halinde bir isim. Evet, müstearla yazıyor ama yine yazarak bağ kurmaktan da imtina etmiyor. “Bir Yazarın Yolculuğu”nda da bu paydaşlarla 2016 yılına dek yazışmaları bulunuyor. Lafını hiç esirgemeden meramını anlatma becerisine bir kez daha bu yazışmalarda şahit oluyoruz. Filmlerini çekmek isteyen sinemacılarla, basın mensuplarıyla, yayıncısı ile iletişim kurma biçiminde samimiyetinden şüphe edebileceğimiz en ufak bir nokta yok. Zayıf bulduğu yönlerini açık bir şekilde belirtmekten, beğenmediği hususları (mesela bir gazetecinin sorularını) eleştirmekten, en önemlisi de yazmaya adanmış bir hayatın yükünü de, güllerini de seve seve taşıdığını yansıtmaktan kaçınmadığını görüyoruz. Kitaptaki yazışmaların bazılarının gönderilmemiş mektuplar olduğuna dair notlar da dikkat çekici. Sonuçta bunlar da bir şekilde sahibine, Ferrante okuruna ulaşmış oluyor yine bir kitap aracılığıyla.

 

Henüz Elena Ferrante okumadıysanız ben deneme kitaplarıyla başlamanızı tavsiye ediyorum. Ardından sırasıyla romanları Napoli Romanları, Yetişkinlerin Yalan Hayatı, Belalı Aşk, Karanlık Kız ve Sen Gittin Gideli sizi birkaç ay boyunca yazarla yolculuğa çıkaracaktır. Burada çevirmenin başarısının altını da çizmeliyiz. Özellikle Umberto Eco çevirilerinden tanıdığımız üretken bir isim olan Eren Yücesan Cendey’in, yazarın ülkemizde sevilip kabul görmesinde kuşkusuz büyük rolü var.

Elene Ferrante’nin İtalyan olduğu söyleniyor. Gerçek adını, detaylı özgeçmişini bilmiyoruz, bilemiyoruz, yukarıda da ifade etmeye çalıştığım gibi, bilmemize de gerek yok. Hem elimizde birçok eseri, değerli satırları var. Demek ki onu yeterince tanımak, anlamak istediğimiz kadar ona yakınlaşmak için onu okumamız kafi.

İyi kitaplara ihtiyacımız var, belki de her zaman olduğundan daha fazla. Yaşadığımız bu zor günlerde umudun ve hayallerin yeni seslere, kelimelere gereksinimi oluyor. Ferrante o sesleri, o kelimeleri bize sunuyor. Okumak. Yapmamız gereken sadece bu.

 

Ayça Güçlüten

 

 

Yukarı