İtalya’nın Emilia Romagna bölgesinde 1922’de kuaför bir baba ile işçi bir annenin oğlu olarak dünyaya gelen Serge Reggiani, 1930’da Mussolini rejiminden kaçan ailesiyle birlikte Fransa’ya, Normandiya’nın Yvetot kasabasına göç eder. Önceleri babası gibi kuaför çıraklığı yapar. Tesadüf eseri Paris Sinema Sanatları Konservatuvarı’nın ilanını görür, Paris’e giderek kaydolur. Yıl 1939’dur, savaş başlamak üzeredir, ailesi de Paris’e yerleşmiştir. Savaş sırasında onu en önemlisi Jean Cocteau’nun yönettiği “Les enfants terribles” (Korkunç Çocuklar) olan birkaç filmde oyuncu olarak görürüz.
1943’de “Carrefour des enfants perdus” (Kayıp Çocuklar Kavşağı) filminin çekimleri sırasında tanıştığı oyuncu Janine Darcy ile 1945’de evlenir. Stephane ve Carine adlı iki çocuğu olur. 1955’de boşanırlar. 1958’de oyuncu ve yönetmen Annie Noel ile evlenir, piyanist Célia, oyuncu Simon ve yönetmen Maria bu evlilikten olan çocuklarıdır. Bu evliliği de 1973’de son bulur. 1972’de tanıştığı dansçı ve oyuncu Noelle Adam’la yaşamının son otuz iki yılını paylaşır, ölümünden bir yıl önce evlenirler.
Savaş sonrası, 1946’da Marcel Carné’nin “Les portes de la nuit” (Gecenin Kapıları) ve 1952’de en ünlü filmi olan Jacques Becker’in yönettiği “Casque d’or” (Altın Başlık) filmlerinde rol alır. Bu filmde başrolü paylaştığı Simone Signoret ile bir ömür boyu dost kalır. Jean Pierre Melville’in Fransız direnişini anlatan “L’armée des ombres” (Gölgeler Ordusu) filminde yeniden bir araya gelirler. Artık ünlü bir oyuncudur, 1948’de Fransız vatandaşı olmuştur, 1959’da Luchino Visconti’nin ünlü “Gattopardo” (Leopar) filminde rol alır. 1940-1967 yılları arasında A. Dumas’nın Üç Silahşörler’inden Shakespeare’in Hamlet’ine, Jean Paul Sartre’ın “Altona Mahkûmları”na kadar çok sayıda tiyatro oyununda oynar.
Serge Reggiani’nin şarkıcılık kariyeri kırk yaşından sonra, Simone Signoret ve Yves Montand çiftinin evinde yapımcı Jacques Canetti ile tanışmasıyla başlar. Canetti ona ünlü yazar Boris Vian’ın biri dışında hiç gün yüzüne çıkmamış şansonlarını söylemesini önerir. O bir şanson da ünlü “Le déserteur” dür (Asker Kaçağı) ve B.Vian kendisi söylediği sırada Cezayir savaşı sürdüğünden radyolarda çalınması yasaklanmıştır. İlk plağı 33 devirli “S. Reggiani B.Vian Söylüyor” 1964’de çıkar ve yeni başlamış bir şarkıcı için büyük başarı kazanır. Bu plakla Charles Cros Akademi Ödülü’nü kazanır. Bu başarıdan etkilenen Barbara onu kanatları altına alır, ona bir repertuvar hazırlar, Bobino Müzikholü’ndeki konserine katılmaya ikna eder.
1967’de ikinci 33 devirli plağı yayınlanır. Bu plakta bazı şansonların başında o şansonun konusuyla ilgili Apollinaire (Pont Mirabeau, Mirabeau Köprüsü), Rimbaud (Le dormeur du val, Vadide Uyuyan)) gibi şairlerin şiirlerinden bölümler okur. Plak iki yüz binin üzerinde satar. Bu plakta Georges Moustaki’nin “Ma liberté” (Özgürlüğüm), “Votre fille a vingt ans” (Kızınız yirmi yaşında) ve “Sarah” adlı bestelerine yer verir. “Sarah”ın sözleri de Moustaki’ye aittir: “Yatağımdaki kadın çoktandır artık yirmisinde değil/ Gözlerinde yılların, gündelik aşkların oluşturduğu mor halkalar/ Ağzı yıpranmış çok ama zoraki öpücüklerden/ Allığa rağmen bir ay lekesinden bile daha solgun teni/ Bedeni yorgun, çok okşanmış ama çok kötü sevilmiş/ Kaçmak zorunda kaldığı anılarını taşır gibi kamburlaşmış bedeni/… Yatağımdaki kadın çoktandır artık yirmisinde değil/ Gülmeyin, dokunmayın, saklayın gözyaşlarınızı ve alaylarınızı/ Gece bizi bir araya getirdiğinde, bedeni ve elleri benimkilere kavuştuğunda/ Gözyaşları ve yaralarla dolu yüreğidir bana güven veren.”
Plağın ünlü parçalarında biri de “Les loups sont entrés dans Paris” (Kurtlar Paris’e Girdi) dir. Alman ordusunun 1940’da Paris’e girişine ve Fransız direnişine gönderme yaptığından 68 gençliği üzerinde büyük etki yapar. Sorbonne Üniveritesi’ni işgal eden öğrenciler onu yanlarına çağırıp şarkı söylemesini isterler. Bu şarkı 1968’de tek başına 45 devirli plak olarak basıldığında elli bin adet satılır.
Ardı ardına “Et Puis” (Ya sonra), “Rupture” (Ayrılık), “Le vieux couple” (Yaşlı çift) gibi şansonlar gelir. 1972’de plak yaptığı, Jacques Datin bestesi “Hôtel des voyageurs” ün (Seyyahlar Oteli) Jean Loup Dabadie imzalı sözleri oldukça etkileyicidir: “İskemlede kırmızı bir elbise/ Aylardan Ekim, Pencerede ağaçlar rüzgarda dalgalanıyor/ … Gün doğuyor yanağında/ Uyurken sana bakıyorum/ Her şey senle ne kadar güzel/ Artık benim olmak istemeyen/ Karım, düşmanım/… Seyyahlar Oteli/ Bahçeye bakan 113 nolu oda/ Her akşam Mösyö Bilmemkim/ Bize Polonezi çalıyor/ … Seyyahlar Oteli/ Seni yumuşatmak için/ Duvar kağıtlarındaki çiçekler/ Solmuş, aşkımız gibi/ Son tatilimiz kayıtsızlıktan önce/… Oysa duvardaki çiçekler aşkımız gibi/ Direniyor yırtıklara rağmen/ Bavulunu hazırlarken/ Benim gömleklerimi de koyuyorsun/Asla başaramayacağız/ Bir peronda ayrılmayı.”
1974’de Claude Sautet’nin “Vincent, François, Paul et les autres” filminde Paul karakterini canlandırır. Oğlu Stéphane’la birlikte şarkı söylemeye başlar ancak Stéphane 1980’de intihar edince mesleğine olan tutkusunu bir süre kaybeder, depresyon ve alkolizmle savaşmak zorunda kalır. Dostlarının da desteğiyle yeniden çalışma gücüne kavuşur. 1983 ve 1986’da Olympia’da çok başarılı konserler verir. 1986’da Theo Angelopoulos’un “Arıcı” filminde oynar. 1990’lı yıllarda konser ve albüm çalışmalarına hız verir. “Reggiani 89”, “Reggiani 91” ve “Reggiani 95” albümleriyle yeni bir nesil onu tanır. Bu arada resim ve heykel de yapmaya başlar, sergiler açar.
Serge Reggiani 2004’ün 22 Temmuzunda yaşama veda eder. Ünlü Paris Match dergisi ölümünü şöyle duyurur: “Yalnız ölüm onun sahneyi bırakmasına neden olabilirdi. Zirvede geçirdiği altmış yılın sonunda “İtalyan” Paris’teki evinde kalp krizinden yaşamını yitirdi. 82 yaşındaydı. Oysa bir yıl önce Olympia Müzikholü’nde büyük başarı kazanmış, tabloları bir galeride sergilenmişti. Emeklilik sözcüğü beni güldürüyor, derdi. Kariyeri için tek planı tutkuydu. Popüler ve angaje, bir çok neslin gönüllerini fethetti. “Casque d’or” filminin serserisi olarak, “Sarah”, “Ma liberté” veya “Les loups” şansonlarının yorumcusu olarak asla unutulmayacak. Ressamların, şairlerin dostu, en güzel aktrislerin sırdaşı olarak ne aile dramlarını, ne alkol problemini ne de yürek yaralarını saklamaya çalıştı. O oyunu dürüst oynadı. Halk, sanatçılığı kadar kişiliğini de sevdi. Şarkılarında nostaljiye ve duyguya ses verdi. İçinde hüzün vardı ama her İtalyan gibi aşkla ve şarapla mutlu olmayı da bildi.”
Son şarkılarından biri “Le temps qui reste” dir (Kalan Zaman): “Ne kadar zaman kaldı?/ Daha ne kadar zaman/ Yıllar mı, günler mi, saatler mi?/ Düşününce yüreğim çok hızlı atıyor/ Vatanım hayat/ Kalan zamanı çok seviyorum/ Gülmek, koşmak, ağlamak, konuşmak istiyorum/ Ve görmek, ve inanmak/ Ve içmek, dans etmek/ Haykırmak, yemek, yüzmek, zıplamak, itaat etmemek/ Bitirmedim, daha bitirmedim/ Uçmak, şarkı söylemek, gitmek, acı çekmek, sevmek/ Öyle seviyorum ki kalan zamanı/… Zaman durduğunda/ Seni hâlâ seveceğim/ Bilmiyorum nerede, bilmiyorum nasıl/ Ama seni hâlâ seveceğim.”
Kaynaklar: