Seslerden Sözlere

17 Nisan 2023

Görüntülenme Sayısı: 84

Küçüktüm, yedi-sekiz yaşlarında filan olmalıyım, yine böyle bir bahar günüydü. O zamanlar Şehzadebaşı’nda oturuyorduk. Akşamüstü, babamın iş çıkış saatine yakın, biz annemle Gülhane Parkı’na gittik, babam da oraya geldi, buluştuk. Hava nefis, manzara güzel, etraf sakin, insanlar nazik, çaylar mis gibi demlenmiş; yaşım nedeniyle ben pek bir şey anlamasam da sanırım büyüklerim, bu bir iki saatlik nefeslenmeyle mutlu olmuşlardı.

Annem, eve dönerken “Gani beye uğramamız lâzım” dedi. Bereket Bakkaliyesinin sahibi Gani amca, Rumeli kökenli, tonton, güler yüzlü biriydi. O yıllarda bizim sokak ve çevresi, şimdiki gibi fazla çeşit yok, zaten kısıtlı olan ihtiyaçlarını Bereket Bakkaliyesinden sağlarlardı. Eve çok yakın olduğu için bazen tek başına bile gittiğim olurdu.

Dükkân iki kapılıydı; bir kapı, tramvayların işlediği ana caddeye, diğeri ona dik gelen yan sokağa açılırdı. Biz ön kapıdan girdik. Her zaman güler yüzlü görmeğe alıştığımız Gani amca çok şaşkındı, telaşlıydı. İçerde kavga vardı. Daha doğrusu bir adam bağırıyor, ağız dolusu küfürler ediyordu. Öteki ona karşılık vermeye kalksa bile karşısındaki konuşmasına fırsat vermiyordu. Konuşmaya bile fırsat bulamayan adam, bizi daha doğrusu babamı görünce, ellerini iki yanına açtı, “şunun halini görüyor musunuz” der gibi baktı.

Babam çok sinirlenmişti, annemle benim, daha doğrusu da sevgili küçük kızının böyle bir olayın ortasına düşmesi, o küfürleri işitmesi, onun kabul edebileceği bir şey değildi.

Şimdi belki bu söylediklerim, okuyanlara abartma gelebilir ama anlattıklarım başka bir döneme ait, insanların birbirlerine “siz” diye, “hanımefendi, beyefendi” hitap ettikleri, “lütfen, rica ederim” gibi sözcüklerin, günlük yaşamın bir parçası olduğu günlere ait… Evlerin içinde sanki uyuyan biri varmış gibi alçak sesle konuşulduğu, seslerin yükselmediği, hatta karı-koca tartışmalarının olmadığı ya da herkesin ortasında yapılmadığı günlere ait…

Babam aceleyle anneme döndü, “Başka zaman Mukadder, başka zaman” dedi, annemi ve beni önüne kattı, ön kapıdan girmemizle yan kapıdan çıkmamız bir oldu. Kim haklıydı, kim haksızdı, kavganın sebebi neydi, hiç konuşulmadı. Biraz uzaklaşınca, babam geriye dönüp baktı, “zavallı” dedi. Gerçekten de, hiç kimse, o ağır sözleri, küfürleri işiten adamın yerinde olmak istemezdi doğrusu. Babam yanlış anladığımı fark etti. Kim haklıydı bilmiyoruz ama zavallı olan bağırandı, dedi, şu anda terbiyesiz, kavgacı bir adam oldu. Artık ne yaparsa yapsın, kendini üstüne sürdüğü o lekeden kurtaramaz.

Sonraki yıllarda defalarca bu konuyu konuştuk. Konuşmanın bize bahşedilmiş ne büyük bir lütuf olduğundan söz ettik. Hele sözcükler… Onların değeri, onların verdiği zenginlik! Ya sesimiz, ses oluşturabilme yeteneğimiz! Konuşabilmemiz, tonlayabilmemiz, vurgulayabilmemiz… Ve de zengin bir sözcük hazinesine sahip olabilmemiz… İnsanoğlu eğer bütün bu donanıma sahipse, bu zenginlikler ona verilmişse, yani “yeterliyse” ona armağan edilenlerin değerini bilmemek, küfür etmek, galiz sözler sarf etmek ne içindir?

Aslında konuşarak, öyle güzel donatılmış, öyle güzel silahlanmışızdır ki, istersek, karşımızdakinin kanayan yarasına en şifalı merhemi sürer, yerlerde sürünen gururunu bir anda göklere çıkartabilir, en güvensiz anında onun kendine güvenmesini sağlayabilir ve eğer istersek, gerçeklerle yüz yüze getirip dünyasını karartabiliriz. Yeter ki zavallı olmayalım, adam gibi konuşarak maksadımızı uygun sözcüklerle ifade etmesini bilelim, küfürlerden medet ummayalım.

Şu anda televizyonda bazı siyasiler konuşuyor, söylediklerine konuşmak denirse tabii, malum seçim arifesindeyiz ya! Söylenenlerden, söyleniş biçimlerinden ben etkilenmem, yaşını başını almış bir insanım, bir konuşmanın nasıl olması gerektiğini bunca yıl içinde, geçmişimden getirdiklerimden öğrendiğimi sanıyorum, yalnızca üzülürüm. Ya gençler, yeni yetişmekte olanlar, onlar ortalarda gördükleri, duydukları tarzın, büyükler böyle yaptığına göre, doğru olduğunu sanmayacaklar mı? Gelecekte onlardan nasıl konuşmaları, nasıl davranmaları beklenecek?

Kalkıp televizyonu kapatacağım ama şimdi kapatmakla iş bitmiyor ki! Seçimlere kadar neredeyse daha bir ay var. Zavallı kulaklarımız, ne kadar tırmalanacak, zavallı duygularımız kim bilir ne kadar örselenecek!

Ayla Özberk

Yukarı