YAZLIK SİNEMALAR

3 Ekim 2022

İlk çocukluk dönemime ait bir anım bana hep zamanın nasıl hızlı geçtiğini hatırlatır ve canımı acıtır. Hem hızla geçen zamanı, hem de bir daha geri dönemeyeceğim çocukluk günlerimi. Yazın sıcak bir gecesinde Küçükyalı’da tren istasyonunun arkalarında bir yerdeki yazlık sinemada gördüğüm oldukça masalsı bir çizgi film hayal meyal düşlerime girer. Filmi tam hatırlamasam da havasından çok etkilendiğimi bugün gibi hatırlıyorum.

Sessiz sinemanın ortaya çıkışıyla birlikte ilk kez Kadıköy yakasında, Zamboğlu köşkünün  bahçesinde yazlık sinema açılmış. Yazlık sinemaların mahallelerde tanıtımı da oldukça ilginçmiş. O hafta oynayacak filmler çocuk veya delikanlıların gövdelerinde taşıdıkları önlü-arkalı panolara asılı afişlerle tanıtılırmış. Sonraları ise megafonla ve film afişleri ile donatılmış araçlarla o gece oynayacak filmlerin reklamı yapılmaya başlandı.  Bazen filmin ortasında film kopar,  halk ıslık çalar  ve  makinisti “makinist uyuma!” diye protesto ederdi. Film bittiğinde ise yarı uykulu küçük çocuklar babalarının kucağında taşınır,  anneler üstlerini hırka ya da şallarıyla örterdi.

İlkokul çağımda, Beşiktaş’ta gittiğimiz bir yazlık sinemada seyrettiğim “Neşeli Günler” filmini asla unutamamışımdır. Filmin müzikal oluşunu, açık havada seyrederken yıldızlarla dolunayla birlikteliğimi, tahta kahve iskemlelerini, gece geç saatlere kadar uyumayışımı hatırladığımda biraz heyecan biraz da hüzün duyarım. O yıllarda, Bomonti, Sıracevizler’de Kervan sinemasının yazlık sineması mekân olarak oldukça ilginç bir yerde, bodrumunda kapalı salonunun olduğu çok katlı binanın teras katındaydı. Yazlık sinemalar mahallemizdeki komşu çocuklarının aileleriyle  birlikte gittikleri sosyal bir etkinlikti. Bu döneme dair en çok aklımda kalan, Çamlıca gazozunu içine attığım leblebilerle içmemdi; hala tadı damağımda, gazozun esansı ise burnumdadır. Sinema girişinde küçük bir ücret karşılığı tahta iskemleler üzerine minder kiralardık. Çamlıca, Cincibir gazozları, gazete kağıtlarından yapılmış külahlar içerisinde leblebi ya da ayçiçeği alınır, film seyrederken bir yandan yenir içilirdi. Bunlar, sanki açık alandaki bu kültürel eylemin olmazsa olmazlarıydı. Yazın sıcak, yıldızlı ve mehtaplı gecelerinde, şehirler bu kadar kalabalık ve gürültülü değilken, film başlamadan ve antrakta çalınan, o günlerin popüler şarkıları da anılarımdaki yerlerini almışlardır. Yazlıklarda, akşamüstü denizden gelinir, yemek sonrası mahalledeki açık hava sinemalarının yolu tutulurdu. Filmler etraftaki sinemaya komşu evlerin pencerelerinden  veya  balkonlarından bedavaya seyredilirdi.

Lise yıllarımda, yazlıkta, arkadaşlarımla geceleri takıldığımız yazlık sinemalarda grup içinde beğendiğimiz gencin yanına oturmak ve ara ara şimdilerin deyimi ile geyik yapıp eğlenmek, hafif flörtleşmek yazlık sinemaların diğer bir eğlencesiydi. Nişantaşı’nda okuduğum lisenin arka bahçesi bir süre yazlık sinema olmuştu, tıpkı şimdilerde uzun süre kapısından giremediğim, AVM olan okulum gibi o zaman da yazlık sinema olmuş bu mekâna gitmeyi reddetmiştim. Yazlık sinemalar televizyonun ortaya çıkmasıyla yok olmaya başlayınca o bahçeyi de kat otoparkı yapıp betona boğdular.

Üniversite yaşına geldiğimde adalar dışında yazlık sinemaya artık pek rastlayamaz olmuştum. Altı-yedi yıl kadar önce ise, Büyükada’da yine bir kâgir evin terasındaki Lâle sineması dışında bildiğim yazlık sinema kalmamıştı. Lâle sinemasında o yılın iyi yabancı filmleri oynardı. Hatta, dönem dizisi “Hatırla Sevgili”de de Lâle sinemasında  geçen bir sahne vardı. Sonunda o sinema da kapandı.

Uzun yıllar önce, Çeşme, Ilıca’da, çok sıcak bir gecede, Atıf Yılmaz’ın yönettiği, Türkan Şoray ve Cihan Ünal’ın oynadığı, “Seni Seviyorum” filmini izleyerek, gazoz eşliğinde yazlık sinema özlemimizi giderdiğimizi anımsarım.

Yıllar geçtikçe, televizyonun da etkisiyle, mahalle kültürünün azalması, komşuluk ilişkilerinin “merhaba” düzeyine indirgenmesi ve hızlanan yaşam gibi birtakım etkenlerle yazlık sinemalar yok oluverdi. Şimdilerde daha değişik, holdinglere ait, bambaşka bir kitleye hitabeden lüks açık hava sinemaları var. Yumuşak yastıklarla kaplı şezlonglarda neredeyse yatarak film izleniyor. Tıpkı eski plajların “beach”e dönüşmesi gibi yazlık sinemalar da çehre değiştirdi, sosyolojik anlamda eskileriyle ilgisi olmayan yeni açık hava sinemaları türedi. Oysa bundan birkaç yıl önce Ayvalık’ın karşısındaki Midilli adasının Geras köyünde yazlık sinema, kapısında ahşap panoya asılı film afişi, içeride tahta iskemleleri, bembeyaz badanalı duvardan oluşan perdesi ile dimdik ayaktaydı ve bu beni çok heyecanlandırmıştı. Neden biz eski değerlerimizden bu kadar kolay vazgeçiyoruz, çevremizde eskiye dair ne varsa kolayca yok ediveriyoruz?

Yunan piyanist ve besteci Eleni Karaindru’nun doğup büyüdüğü evin yan tarafında yazlık sinema olduğunu ve  o sinemada film izleyerek büyüdüğünü öğrendiğimde çok hoşuma gitmişti. Ünlü film yönetmeni Angelopoulos’la yollarının kesişip onun tüm filmlerinin eşsiz müziklerini yapmış olmasının o geçmişiyle de ilgisi olabileceğini düşünürüm.

Murathan Mungan, “Yaz sinemaları” şiirinde “ Yaz geçer, ömür de/ Geçmeyen nedir, geçer görünen/ Sessiz parklar kimsesizliğinde/ ya başka kentlere gitmiş insanlar/ Ya sokağa çıkmıyorlar/ kimsesiz öğle sonları/ Kimsesiz öğle sonlarında/ Yaz sinemaları / İçimde o tenhalık / Dilsizliğimde olumsuz aşkların kanlı diyalogları” dizeleriyle yaz bitimindeki hüznü yazlık sinemalar ve aşklar üzerinden şiirselleştirmiştir.

Açık hava sinamaları özellikle yazlıkta iken bana ayrı bir heyecan verirdi. Aynı sinemaya gidenlerin ya da sinemadan dönenlerin sokaklarda birbirine karışan konuşmaları, kısacası bu vesileyle bir araya gelen mahalleliler yaz gecelerine ayrı bir coşku katardı. Bu duyguyu artık yeni tür yazlık sinemalarda farklı yerlerden gelmiş, birbirini tanımayan seyirciler arasında yaşamak olanaksızdır. Sosyalliğin, aynı mekânlarda oturanların yarattığı bir eylemden, sadece nostaljisi kullanılarak bambaşka bir duruma dönüştürülmesi, geçmişi unutmamış, benim yaşımdaki insanlarda  hüzünlü bir burukluk yaratıyor, diye düşünüyorum.

Füsun Aygölü

2 Yorum

  1. Ayşın

    Yazdığınız detaylar çocukluğumun tatlı anılarını hatırlattı.Keşke bugüne taşınabilseydi.Güzel olan her şeyi niye bu kadar çabuk tüketiyoruz bilmiyorum.
    Kaleminize kuvvet yüreğinize sağlık olsun.

  2. Seda

    Yazınız bana hiç yaşayamamış olduğum bu heyecana özlem hissettirdi. Mahalle ile hep birlikte sinemaya gitmek, birlikte bir filmi izleyip belki ardından film hakkında konuşarak evlerimize dağılmak ve gecenin mutlu sonlanması… Hatta belki akşam böyle bir etkinlik planının getirdiği tatlı heyecan ile tüm günü geçirmek… Televizyonlar ve kapalı sinema salonları, sosyalliğin aynı mekanda oturanların yarattığı bir eylem anlamına evrildiği bu çağdaki yalnızlığı bastırmak için kullanılmakta ancak amacına zıt bir sonuca hizmet ederek yalnızlığımızı arttırmakta.

Yukarı