Sibirya’daki Şaman kültürünü tanımak ve ikinci kitabım için çalışma yapmak amacıyla üniversite yıllarından beri çok yakın arkadaşım Taylan Barış Kızılöz ile çıktığımız yolda ilk durağımız Altay Cumhuriyeti. Burada Onguday yakınlarındaki Üç Enmek isimli doğa kampında şaman Danil Mamyev ile bir araya gelmek istiyoruz. Danil Mamyev bölgenin en önemli şamanlarından biri. Ancak kendisiyle henüz bir bağlantı da kurmuş değiliz. Bizi kabul edip etmeyeceği belirsiz. Bu nedenle Novosibirsk’ten sonra havayolu yerine karayolunu tercih ediyoruz. Belki yoldaDanil Mamyev’e ulaşmamızı sağlayacak bir bağlantı kurabiliriz. Karayolu ayrıca bölgeyi daha iyi tanıma ve günlük yaşamın içine dalabilme fırsatı tanıyacak.
Otobüs yolculuğu hakkında fazlasıyla korkutulmuştuk ama rivayetlerin aksine yolculuk çok rahat geçiyor. Otobüste tanıştığımız Daşa’ya Danil Mamyev ile ilgili sorular soruyorum. Bize yardım etmek için annesinden ulaşmaya çalıştığımız şamanın telefon numarasını alan Daşa, hemen ardından Danil Mamyev ile konuşup derdimizi anlatıyor. Telefon görüşmesi sona erince de Onguday’a kadar gitmemize gerek kalmadığını söylüyor. Birileri bizi, Karakol Vadisi’nin girişinde karşılayıp köye kadar götürecekmiş. Şu ana kadar şans hep yanımızdaydı. Umarım yol boyunca da bizimle olmaya devam eder.
Yolumuz 14 saat kadar sürüyor. Seyahat boyunca Sibirya’nın simgesi olan taygaların arasından geçiyoruz. Şu ana kadar yaptığım seyahatlerde sanırım Bolivya’dan sonra doğadan en çok etkilendiği yer Altaylar oldu. Üç Enmek sapağına geldiğimizde etraf artık zifiri karanlık. Ürkek adımlarla otobüsten iniyoruz. Neyse ki bir süre sonra karanlığın içinde bizi almaya gelen aracın farları görünüyor. Kampa vardığımızda bizi Sırga karşılıyor. Kendisi Danil Mamyev’in gelini. Bizi araba ile karşılayan kişi de Danil’in oğluymuş. Güler yüzlü bir kadın ve İngilizce de bilmekte. Sırga, Danil’in sabah gelip bizimle görüşeceğini söylüyor ve odamızı gösteriyor. Ertesi sabah tam da kahvaltımızı yaparken Danil Mamyev çıkageliyor. Kendisinin başka bir misafiri olduğu için beklememizi rica ediyor. Sırga ile sohbet ederken de gelen kişinin bu bölgenin yetiştirdiği en büyük yazarlardan, “Altay Bilig” kitabını da kaleme alan Nikolay Şodoyev’in kızı olduğunu öğreniyoruz. Kendisi danışmak için Danil Mamyev’e gelmiş. Kamlar sadece din adamı değil, aynı zamanda bilgelikleriyle de insanlara yardımcı oluyorlar bu topraklarda.
Misafirlerini uğurlayınca Danil Mamyev yanımıza geliyor. İlk başta biraz zorlansak da Altay Türkçesini anlamak zamanla kolaylaşıyor. Bizim yola çıkış sebebimizi ve buraları nasıl bulduğumuzu soruyor. Özellikle de yol boyunca bir kapının bir diğer kapıyı açmasıyla ona ulaşmamız ilgisini çekiyor. Biraz sohbet ettikten sonra kulübesine geçiyoruz ve bizi ota (ateşe) tanıtmak için bir ayin yapıyor. Ateşin yanması uzun sürünce şaman Mamyev dışarı çıkıyor. Taylan ile göz göze geliyoruz. Şamanın ateşi yakmayı becerememesi ikimizin de garibine gidiyor. Mamyev birazdan geri geliyor ama çıkan ateşten memnun değil. Kulübeden çıkıp her sene tüm Asya şamanlarının buluştuğu alana götürüyor bizi. Yolda ara sıra durup belli noktalara selam veriyor. Ağaçlara çaputlarımızı bağladıktan sonra düşünceli bir halde Sırga’nın yanına gidiyor ve ardından bizi çağırıyor. Saygı duymadığımız için ateşin bizi kabul etmediğini söylüyor. İkimiz de çok utanıyoruz. Sorun inanıp inanmamakta değil. Bizi bu şekilde kabul eden insanlara ve inançlarına istemeden saygısızlık yapmış olduk. Danil Mamyev, bize öğleden sonra biraz doğa ile iç içe olmamızı öneriyor. Taylan ile beraber bir yürüyüşe çıkıyoruz. Günü uzun sohbetlerle geçirip kendi içsesimizi dinledikten sonra kamp alanına dönüyoruz. Etrafta kimsecikler yok. Bir not yazmışlar ve mekânı bize emanet etmişler.
Başımızın çaresine bakacağız artık! Yakınlardaki köyde bir bakkal var. Taylan ile beraber oraya yürüyoruz ama bakkal kapalı. Bu bize yaklaşık bir saat kadar etrafta dolaşma ve karşılaştığımız insanlarla sohbet etme fırsatı tanıyor. Gelmeden önce herkes buraların tehlikeli olduğunu söylemişti ama kesinlikle değil. Sadece soğuğun ve Sovyet politikalarının getirdiği bir alkol alışkanlığı var. Hayattan ümidini kesenlerin günün her saatinde ortalıkta sarhoş dolaşması son derece sıradan. Ancak bu insanlar kötü niyetli değiller. Sadece iletişim kurmaya çalışıyorlar ve başınızdan savmak için onlara bir adet sigara vermek yeterli.
Ertesi gün Danil Mamyev, bizi kendi arabasıyla almaya geliyor. Sabah yola çıktığımızda hava biraz kapalı. Danil Mamyev’in arabası oldukça eski ve birçok yerde zorlanıyor. Bazı noktalarda iterek yardım etmek istediysek de kabul etmiyor. İnanılmaz bir dinginliği var. Çok sakin, sinirlenmiyor ve her dediğinizi anlayışla karşılayıp yardımcı olmaya çalışıyor. Nihayet araba çalışınca yola çıkıyoruz. Direksiyona geçen şaman, anlayamadığımız bazı sesler çıkartarak aracı dağlara doğru sürüyor.
Kutsal tepelerden birinin yakınlarında araçtan inip tırmanmaya başlıyoruz. Tepenin üzerinde Danil Mamyev, bize Pazırık Kurganı hakkında bilgi verirken aniden hemen aşağıdaki vadide yan yana koşan üç kır at beliriyor. Danil Mamyev inanılmaz heyecanlanıyor ama biz bir şey anlamış değiliz. Bunun çok özel bir işaret olduğunu söylüyor ve hemen çantasından beyaz bir kumaş çıkartıp bize uzatıyor. Biz de kendi çaputlarımızı kopartıyoruz. Üç kişi olduğumuz için üç kır at geldiğini söylüyor ve bizimle beraber o da ağaca çaput bağlıyor. Çaputları bağlama işi bittiğinde o zamana kadar kapalı olan hava bir anda açıveriyor ve güneş içimizi öyle ısıtıyor ki artık montlarımıza ihtiyaç duymuyoruz. Havanın tam da çaputlarımızı bağladığımız sırada birden dönüvermesi hepimize farklı hissettiriyor.
Gün biterken şaman, artık ateş için hazır olduğumuzu ve akşam yedide bizi alacağını söylüyor. Akşam yedi gibi Danil Mamyev, yanında Timur isimli bir genç ile geliyor. Bizden yanımıza tuzsuz bir şeyler almamızı istiyor ve kamera çekimlerine de izin veriyor. Timur, hem bir rehber hem de müzisyen. Kulübeye girdiğimizde Timur bize önce Altay enstrümanları ve müziğini dinletiyor. Ardından da seremoni tekrar başlıyor. Bu sefer ateş çok harlı bir şekilde yanıyor ve Danil Mamyev bizi yeniden ota tanıtıyor. Garip bir his bırakıyor o geceki yaşadıklarımız. Şamanın dediğine göre ateş nihayet bizi kabul etmiş. Herkes mutlu olmuş durumda. Ayin bitince Danil Mamyev kulübesini bize bırakıyor. Kapıdaki asma kilidi gösterip istediğimiz zaman kilidi takıp gidebileceğimizi söylüyor. Buradaki güven duygusu inanılmaz. Sanırım bizim mekânı hissetmemizi ve kendi iç hesaplaşmamızı yaşamamızı istedi. Taylan ile yarım saat daha oturuyoruz. Çıktığımızda Danil Mamyev çoktan gitmiş durumda. O an bilmiyorduk ama bu onu son görüşümüz oluyor. Vedalaşamıyoruz.
Ertesi gün Sırga telefonla arayıp başka bir program yapmak isteyip istemediğimizi soruyor. Kararsız kalıyoruz. Ne zaman bir yere alışmaya başlasam gitme vaktim gelmiş demektir. Sanki bu topraklar, “senin işin bitti şimdilik gidebilirsin” diyor bana. Taylan’a da aynı düşüncede. Onlara sabah yola çıkacağımızı bildiriyoruz.
Gece hava biz uyuyana kadar tamamen açık, gökyüzünde tüm yıldızları görmek mümkün. Yatmadan önce gökyüzünü seyrediyorum. Huzurla doluyum. Sabah uyandığımızdaysa tüylerimiz diken diken oluyor. Yalnızca birkaç saat önce gökyüzü açık ve tüm yıldızları bir bir sayıyorken her taraf bembeyaz olmuş ve yerde otuz santimetre kar var. Birkaç gündür hava şartları hep verdiğimiz kararlara uygun şekilde gerçekleşti ve sanki kalmaya karar versek kar yağmayacakmış gibi bir his var. Tabii ki bir önceki gece hava tahminlerine baksak bu sabahki havayı öngörebilirdik ama kararımızı sadece hislerimize göre verdiğimiz için bu durum farklı bir iz bırakıyor.
Tulga Ozan