Cennet Sineması (Cinema Paradiso)

10 Ağustos 2023

Görüntülenme Sayısı: 457

Künye
Yapım Yılı/Ülkesi– 1988/ İtalya – Fransa
Yönetmen– Giuseppe Tornatore
Senaryo– Giuseppe Tornatore
Görüntü Yönetmeni–  Blasco Giurato
Oyuncular– Philippe Noiret (Alfredo), Salvatore Cascio (Salvatore Di Vita, çocuk), Marco Leonardi (Salvatore Di Vita, genç), Jacques Perrin (Salvatore Di Vita, orta yaşlı), Antonella Attili (Maria, anne, genç), Pupella Maggio (Maria, anne, yaşlı), Agnese Nano (Elena, genç), Brigitte Fossey (Elena, orta yaşlı), Leopoldo Trieste (papaz).
ImDb Notu– 8.5/10
Ödülleri: Toplam 32 ödül almış olup en önemlileri:  En İyi Yabancı Film César Ödülü (1990),  En İyi Yabancı Film Oscar Ödülü (1990), BAFTA En İyi İngilizce olmayan Film Ödülü (1991), Altın Küre Yabancı Dilde En İyi Film Ödülü (1990), Cannes Film Festivali Jüri Büyük Ödülü (1989).
Özellikler- Sinemanın gelmiş geçmiş en iyi yüz filmi arasında 27. sıradadır.

Filmin Süresi- Filmin üç versiyonu olup uluslararası olanı 2 saat 3 dakika, ikinci versiyonu 2 saat 35 dakika, yönetmenin kestiklerini de içeren versiyonu 2 saat 53 dakikadır.

Konu:
Bir çocukluk idealinin ikame bir baba ile gerçekleşmesi, otuz yıl sonra geriye dönük anılar, hesaplaşmalar. Ellili yıllarda, İtalyan’nın Sicilya adasındaki küçük bir kasabada, babasını savaşta kaybetmiş fakir bir erkek çocuğunun kasaba meydanındaki sinemaya olan tutkusu, filmi oynatan kişiyi kahramanı olarak görmesi ve onun çizdiği yolda yaşamını biçimlendirmesi anlatılmaktadır. İkame baba olan kahramanın ölümü nedeniyle otuz yıl sonra kasabaya ilk kez dönüşü, tüm geçmişi ve annesiyle hesaplaşması, erişemediği ilk aşkına olan takıntısı, onu hâlâ tutkuyla sevmesi ancak geçen zamanın geriye alınamayacak olmasına dair nostaljik, hüzün yüklü bir fim.

 

Yorum:
Sicilya’dan telefonla arayan yaşlı kadın Salvatore ile konuşmak ister ve karşısındaki kadına günlerdir aradığı halde ona bir türlü ulaşamadığını belirtir. Yanındaki orta yaşlı kadın ise otuz yıldır onun geri gelmediğini hatırlatır. Annesi olan yaşlı kadın ise “Hatırlayacaktır, ben onu senden iyi tanırım “ der. Sahnedeki limonla dolu tabak ortama serin bir umut havası vermektedir. Anne, Salvatore di Vita’nın onu araması için haber bırakır.

Roma’nın bir caddesinde, Mercedes marka bir otomobilin içinde sigara içen orta yaşlı adam arabalar durduğunda yandaki arabadaki kızla bakışır, kızın yanındaki genç delikanlı sinirlenir. Adam lüks bir eve gelir, yatak odasında soyunurken beraber olduklarını düşündüğümüz yataktaki genç kadın annesinin onu aradığını, kendisini başkası ile karıştırdığını ve Alfredo diye birinin öldüğünü söylediğini iletir. Kadın yakını olup olmadığını merak eder, adam değil dese de dışarıda çakan şimşek yatakta onu çocukluk günlerine taşır. Anılarıyla birlikte sanki ruhsal aygıtı da aydınlanmıştır.

Papaz ayin yapmaktadır ve küçük çanı çalacak beş yaşlarındaki Toto yani Salvatore ayakta uyumaktadır. Papaz onu azarlayarak uyandırır ve Toto çanı çalarken papaza “Hiç çalmamamdansa geç çalmam daha iyi” diye yanıt verir. Papazın sert tepkilerine karşı koyabilmekte, böylece onun otoritesini değersizleştirebilmektedir.  Papaz onu aşağılamakta ve hep uyuduğunu söyleyip “Yemek mi yedin?” diye sorduğunda ise Toto “Bizim evde yemek bile yenmez” diyerek fakirliklerine gönderme yapar. Papaz kasaba meydanındaki sinemaya gelip filmleri oynatılmadan evvel sansür etmeye başladığında ise perde arasından, papazdan habersiz tüm filmi kesintisiz izler. Jean Renoir’ın “Verso la Vita” filminde öpüşme sahnelerinde papaz elindeki küçük çanı çalar ve filmi oynatan sinemacı Alfredo bobin arasına kağıt koyarak keseceği bölümleri işaretler. Toto ise bu tepkilerle eğlenir. Ekrana yansıyan büyük çan kulesi kasabadaki gücün  kilisede olduğunu göstermektedir. Bu sırada kadınlar çeşmeden su doldurmaktadırlar. Klasik kalıpları, ritüelleri, adetleri olan bir Sicilya  kasabasında, Giancaldo’dayızdır.

Toto, Alfredo’nun yanına gider, Alfredo “Film tutuşursa sen küçüksün kendini kurtaramazsın” diyerek onu yollamak ister. Toto, kesilen öpüşme sahnelerini içeren film kordelalarını ister, Alfredo vermez, gizlice almaya kalkınca onu tersler ve projeksiyon odasından kovar. Toto yine de gizlice yerdeki kırpık film kordelalarını alır, evde onlara bakıp filmdeki dialogları tekrarlar ve onları içinde anne babasının tek fotoğrafının da olduğu kutuya koyar.

Çok heybetli, kale gibi yüksek bir okul binası görünür. Toto okula gider ama öğretmen çok serttir ve sınıf arkadaşı Boccia tahtadadır, çarpma işlemini yapamamaktadır. Her  yanlış yanıtında öğretmen kafasını tahtaya vurur. Toto arkadaşına kopya verir ama çocuk çok akıllı değildir ve kopyayı bile anlayamaz, saçmalar. Toto sinemaya gider, Alfredo’nun yaptıklarını kapı aralığından izler, Alfredo fark edince onu kovar ama Toto “Parasını verdim, film izleyeceğim” der. Her şeye bir yanıtı vardır. Kovboy filmidir seyrettiği ama Toto zaman zaman arkaya dönüp arslan başı heykelin ağzından perdeye yansıyan ışık hüzmesini izler. Meraklı bir çocuktur ve sinemayla ilgili her şeyi öğrenme arzusu içindedir, sinemada mutludur, Boccia ile sigara bile içer. Hem eğleniyordur, hem de merak ettiği sinema dünyasını anlamaya çalışıyordur.  Ancak annesine haber vermeden gizli gizli yaptığı bu eylemlerden birinde  süt parasını sinemaya harcadığı için meydan ortasında annesinden dayak yerken Alfredo araya girip süt parasını sinemada düşürdüğünü söyleyerek kadına parayı verir, böylece Toto’yu koruyarak suç ortağı olur. Annesinin arkasından Toto ile birbirlerine göz kırparak bu ortaklığı pekiştirmiş olurlar. Kasabanın delisi ise sürekli olarak “Bu meydan benim, akşam oldu, kapatıyorum meydanı” demektedir, aslında güçlü bir evsizdir.

Cenaze alayı giderken küçük Toto’yu yine papazın yanında görürüz. Cenaze geçerken  yoldaki herkes, fotoğrafçılar, çiftçiler ve Alfredo kasketlerini çıkarıp saygılarını ifade ederler. Papazla Toto cenaze sonrası yaya dönmektedirler. Alfredo bisikletle yanlarından geçerken Toto kendini numaradan yere atar, yürüyemeyecek durumda olduğunu ileri sürerek Alfredo’nun bisikletinin önüne oturur. Filmin en önemli sahnesidir bu çünkü Toto ona savaşa gidip dönmeyen babası hakkında sorular sorar, Alfredo güneşten korumak için kasketini ona giydirir ve babasının çok yakışıklı olduğunu, Clark Cable’a benzediğini söyler. Ona baba nasihati gibi yaşama dair bazı önermelerde bulunur, örneğin “Dostlarını dış görünüşlerine göre değil, zekalarına göre seçtiğini” söyler. Ayrıca onu uyanık bulur. “Hep çocuklarıma arkadaş seçerken dikkatli olun derim” cümlesini Toto “Senin çocuğun yok ki” diye karşılar. Alfredo ise “Olsaydı ona böyle söylerdim” der.

Dönüşte annesi yine Toto’yu azarlayıp dövecektir çünkü kutudaki filmler ateş almıştır, babasının annesi ile olan tek fotoğrafı yanmıştır ve kardeşi yangın tehlikesi geçirmiştir. Annesi Alfredo’yu da azarlar ve suçlar, çocukla bir daha iletişime girmeyeceğine dair yemin ettirir. Çocuğu “Baban gelsin bak sen gör o zaman” diye tehdit edince Toto annesine “Babam gelmeyecek, öldü” der. Anne ise “Göreceksin, dönecek” diye ısrar eder ama bir yandan da gözlerinden yaşlar dökülür. Toto’nun ileriyi görme sezgilerinin ve gerçeği anlama yetisinin yüksek olduğunu anlamaktayız.

Bir süre geçtikten sonra Toto çeşitli ortamlar yaratarak Alfredo’nun yanına gitmeye çalışır, karısının elinden öğle yemeğini alıp ona götürür ve o günkü olayda onun hiç suçu olmadığını annesine anlattığını söylese de Alfredo yumuşamaz. Onu yanına oturtup orada on yaşından beri çalıştığını, filmlerin kolayca ateş aldığını, yüz kere aynı sahneleri seyretmek zorunda kaldığını ve bu işin ona göre olmadığını anlatır. Toto ona neden meslek değiştirmediğini sorar. Alfredo kendisinin ahmak, kuş beyinli olduğunu söyler. Çok az para kazandığını, yalnızca salonda kahkahalarla mutlu olan insanların onu mutlu ettiğini anlatıp tuvalete gider. Toto bunu fırsat bilip projeksiyon makinasını çalıştırır. Alfredo çok kızar ona “Beni dinliyor gibi gözüküp, beni kandırıyorsun” der ve onu kovar. Arkasından da “Makinayı çalıştırmayı bakarak öğrenmiş olsa gerek” yorumunda bulunur. Alfredo bir baba gibi önce kızıp sonra da onu över.

Toto ilkokul bitirme sınavındayken dışardan diploma almak için sınava giren yetişkinler de vardır, ona en yakın yerde Alfredo oturmaktadır ve kendisinden yardım ister. Toto ona kızgındır, önce onu kabaca reddeder sonra ona el işaretleriyle anlaşma önerir, eğer sinemada kendisine çıraklık yapmasını kabul ederse o da sınavda ona yardım edecektir. Alfredo istemese de çaresiz kalır ve bu küçük kurnazın teklifini kabul eder. Toto tüm yanıtları bir kağıda yazmıştır, kağıdı buruşturup top yapar ve ona atar. Artık ikinci kez suç ortağıdırlar ve bu anlaşmalıdır. Böylece Alfredo Toto’nun ikame babası, ustası olmuştur.

Zaman ilerlemektedir, sinema sosyal bir ortamdır, birbirini beğenip flört edenler, üst balkondan film seyrederken aşağıda oturanları küçümseyip tüküren sosyopatlar, papazın kestiği öpüşme sahnelerine tepki gösteren seyirciler, Toto’nun gözlemleri ile renkli anıları arasındadır. Alfredo’nun yanında olmaktan çok mutludur, sinema dünyasının arka planını öğrenmektedir, çok meraklıdır. Yalayıp filmlerin tadına bakacak kadar abartılı bir meraktır bu. Alfredo sinemacının yapacağı her şeyi öğretmektedir, o da öğretme konusunda oldukça isteklidir. Filmlerin makbuzlarının yerini bile öğretir. Annesi ve kardeşi ile stüdyoda poz verip aile fotoğrafı çektirirler. Böylece anılar fotoğraflarla dondurulmuş olur. Okulda bir arkadaşı Almanya’ya göç eder, Toto ona sarılıp veda ederken bir başka arkadaşı ise sarılmaz çocuğa, babasının komünist olduğunu söyler. İlk kez birinden ayrılmaktadır, arkadaşını sinemadan el sallayarak yolcu eder. “Almanya gene iyi, Rusya’dan daha yakın” diyerek babasının yokluğunu ve çok uzaklarda olmasından duyduğu şüpheyi Alfredo ile paylaşır, O ise baba şefkati ile çocuğun kafasını okşar. Toto artık hem okulda hem de sinemada yoğun bir sosyal yaşamın içinde pek çok şey öğrenmektedir.

Film öncesi gösterilen haberlerde, savaşta ölen İtalyan askerleri içinde babasının fotoğrafını görür, araya kağıt koyup sansürler. Hem babasının ölümünün hissettirdiği duyguyu inkar etmek, hem de annesinin görmesini engellemek içindir yaptığı. Daha sonra annesi ile resmi kuruma gidip babasının ölüm belgesini alırlar. Annesi çok üzgündür, savaş yıkıntıları arasından yürürken acılı haber Toto’nun o sırada gördüğü “Rüzgar Gibi Geçti” film afişi ile bastırılır. Her çocuk gibi inkar ve bastırma gibi savunma mekanizmalarını kullanarak acıyla baş etme çabası göstermiştir.

Toto sadece filmleri değil etrafı da gözlemlemektedir, komedi filmlerinde sevişenler, annesinin memesini emen bebekler ya da şişeden şarap içenler onun için ilginçtir. Sinemada oynayan film yoğun ilgi görmektedir, bilet bulup içeri giremeyen müşteriler kapıya dayanmıştır. Alfredo filmi iki ayrı ekranda gösterme tekniği oluşturur. Filmi hem içerde normal olarak oynatırken sinemada yer bulamayanlar için dışarıya, meydandaki bir binanın duvarına yansıtır. Alfredo dışarda kalanların filmden mahrum olmasını kabullenemediği ve onları mutlu etmek için, belki biraz da Toto’ya yeteneklerini gösterme çabasıyla böyle bir hoşluk yapmış olabilir. Toto çok hoşlanır, dışarıya çıkıp kalabalığı izlerken içerde yangın çıkar, film bobini Alfredo’nun yüzünde parlar, herkes canını kurtarmak için kaçışırken Toto içeri girip Alfredo’yu merdivenlerden aşağı sürükleyerek yangından kurtarır. Baba yerine koyduğu ustasının yüzü yanmıştır, tedavi görür ancak kör olmuştur.

Zaman içinde sinema yeniden daha iyi koşullarda, papazın kutsamaları ile açılmış ve artık sansür de gevşemiştir.  Sinemanın patronu filmleri oynatması için küçük yaşındaki Toto ve annesi ile anlaşır. Artık Toto çalışan küçük bir işçi çocuktur, ne yazık ki annesi de yoksulluk nedeni ile onaylamıştır bu işi. Toto’ya daha iyi davranmaya başlar. Bu sahnede annenin duyguları değişmiştir, Toto eve ekmek parası getirdiği için sinema tutkusu artık anne tarafından hoş görülmektedir. Anne ile oğul arasındaki duvarlar yükselmeye başlamıştır.

Alfredo iyileşmeye başlar, karısı onu sinemaya getirir, Alfredo, Toto’ya “Yeni sinemada benim için yer var mı?”diye sorar. Toto onu oturtur, çok mutlu olmuştur. Alfredo okulun nasıl gittiğini sorar, Toto artık çalıştığı için okula gitmesinin gereksiz olduğunu söyleyince Alfredo kızar, “Senin için bu gerçek bir iş değil, Paradiso’nun şu an sana ihtiyacı var, senin de şimdilik ona” der. “İlerde daha iyi işlerin olacak. Şimdi kör olduğum için daha önce göremediğim şeyleri görebiliyorum” diyerek bir baba gibi önerilerde bulunur. “Sen benim hayatımı kurtardın, bunu unutmadım” şeklinde minnetini de ifade etmeyi unutmaz.

Toto büyür, delikanlı olur, okul ve iş bir arada devam eder. Küçük bir kamera almıştır, ilgisini çeken şeyleri filme çekiyordur. Toto’nun ilginç fikri ile film bobinlerinin bisikletle sinemadan sinemaya taşınma dönemi başlamıştır. Taşıma işlemi aksadığında uzun antraktlar tepkilere neden olsa da artık film iki sinemada birden oynatılabilmektedir. Her şey rutindir, annesi aralarda ona yemek getirmektedir. Nihayet yanmaz filmler üretilir. Alfredo “İlerlemeler hep geç olur” yorumunu yaparak kolayca yanan filmler yüzünden  kör olmasına gönderme yapar. Toto hasta hasta bile çalışır. Artık zaman değişmektedir, sinemada balkondan tükürük atan adamın suratına bok atılır.

Bir gün okulda film çekerken bir kız görür, çok güzeldir, filme çeker, filmi odasındaki duvara yansıtıp seyreder. Bir başka gün kız farkında olmadan paketini düşürür. Boccia ve Salvatore birlikte koşarlar,  Boccia’yı tartaklayarak ekarte edip paketi kıza verir. Tam tanışacağı sırada arkasından gelen Boccia’dan yumruk yer. Kızdan çok hoşlanmaktadır, ilgi alanı artık sinemadan çok kıza olan aşkına yönelmiştir.

Salvatore çektiği filmleri Alfredo’ya anlatırken kızın resmi geldiğinde susar, Alfredo olayı anlar. Salvatore ona kızı anlatır, duygularını paylaşır. Alfredo onun aşık olduğunu söyler, “Mavi gözlüler en tehlikelileridir” der. “Adam ne kadar ağır olursa, ayak izi de o kadar derin olur, ne kadar severse o kadar acı çeker” yorumunda bulunur, artık erkekliğe dair yorumları ile de ikame babalığı devam etmektedir. Sinemada çalışırken fırtınalı bir günde kızı görüp takip eder ve ona  “Ne güzel bir gün” der. Kız da havaya bakıp “Evet, güzel bir gün” diyerek dalga geçer. Ama kızla tanışmıştır, Elena dır adı. Kızın evine telefon edip duygularını açıklar ama telefona kızın annesi çıkmıştır. Olaylar çıkmaza girer. Alfredo ile bunları paylaşır, onun kızla ilgili yorumuna kızar ve onu yolda yalnız bırakır ama sonra acır ve geri döner. Alfredo ona bir öykü anlatır. Bir kralın kızı varmış, bu prensese bir asker aşık olmuş, prenses beraber olmaları için şart koşmuş, “Eğer yüz gün yüz gece balkonumun altında durursan senin olurum” demiş. Sonunda doksandokuzuncu geceye kadar bekleyen asker o gece çekip gitmiş. “Neden gittiğini bilmiyorum sen öğrenirsen  bana da söyle” der Alfredo. Salvatore kilisede Elena’yı görür, günah çıkarmak için beklemektedir. Alfredo’dan  papazı oyalamasını ister.  Salvatore papazın yerine günah çıkarma kabinine girer ve kıza duygularını açıklar ve nihayet kıza aşkını ilan eder, ancak Elena ona aşık olmadığını söyler. O zaman o da her gece hikayedeki asker gibi kızın evinin köşesine gidip bekler, günler geçer nihayet yılbaşı günü tüm umutlarını yitirmişken kız sinemaya gelir,  kız da onun aşkına yanıt vemiştir.

Herşey yolunda giderken kızın babasına yakalanırlar, babası görüşmelerine engel olur. Kız arkadaşı yazın Toscana’ya gider. Salvatore bu sürede Elena’dan uzak da olsa yazlık sinemada işine devam etmektedir. Sıcaktan şikayet ettiği bir gece yağmur başlar, sevgilisi geri döner, öpüşürler.

Salvatore’ye askerlik şubesinden mektup gelir, savaş yetimi olduğu için askere alınmayacağını ama bir yanlışlık yapıldığını öğrenir. Roma’ya gidip yapılan yanlışlığı düzeltecek, on günlüğüne askere gidecektir. Elena ise babasının onu iş ortağının oğlu ile evlendirmek istediğini açıklar. Tekrar kızın babasına yakalanırlar, Salvatore konuşmak ister ama sevgilisi engel olur. Perşembe günü beşte sinemada buluşmaya karar verirler. Bu arada Salvatore gitmeden patronuyla görüşür, on günlüğüne yerine başka bir çocuğu alırlar, her şeyi hazırlamıştır. Perşembe günü Elena’yı bekler ama o gelmez. Salvatore sinemayı bırakıp kızın evine gider, kimse kapıyı açmaz, umutsuzca sinemaya döner. Alfredo kimsenin gelmediğini söyler, sevgilisi hiçbir haber, hiçbir iz bırakmadan ortadan kaybolmuştur.

Askere gider, orada ısrarla mektuplar yazar, Alfredo’dan haber almaya çalışır. Tüm bunları yaparken kurallara uymadığı için askerliği uzadıkça uzar, ceza alır ve sonunda depresyona girip askeri hastanede yatar. Salvatore uzun süren hastalığından sonra terhis olur ve kasabası Giancaldo’ya geçmişin yükünü,tüm  üzüntülerini içine koyduğu iki koca bavul ile döner. Alfredo onu elleriyle yoklayıp mutsuz ve zayıflamış olduğunu söyler. Alfredo deniz kıyısına gitmek ister. İri çapaların olduğu sahil sanki bu kasabada çakılı kalanları simgelemektedir. İkame baba olarak Alfredo sırdaşıdır ve Elena’dan kimsenin haberi olmadığını söyler. Alfredo “Her birimizin kendi kaderi vardır, şimdi ne yapmayı düşünüyorsun?”  diye sorar. Salvatore “Yeni birilerini bulabilirim.  Bir zamanlar yel değirmeni vardı, şimdi artık yok ama rüzgâr hâlâ yerinde. Şimdi artık askerin doksandokuzuncu gün prensesi niye terk ettiğini biliyorum. Bir gece daha kalsa prenses onun olacaktı ama prenses sözünden cayabilirdi, bu daha korkunç olurdu, kendisini öldürebilirdi. Hiç olmazsa doksandokuz gece onun kendisini beklediği hayali ile yaşadı” diyerek terk edilmişlik duygusunun yarattığı boşluğu akılcı bir duygu ile doldurmaya çalışır. Alfredo ise “Burdan gitmelisin, burada yaşamak günden güne daha sıkıcı, burayı dünyanın merkezi zannediyorsun oysa geri döndüğünde beklentilerin artık yok. Uzun süreliğine gitmelisin.Sen benden daha körsün. Hayat filmlerdeki gibi değil, daha acımasız. Roma’ya geri dön, gençsin dünya senin. Artık başkaları seninle ilgili konuşsunlar istiyorum” diyerek son baba nasihatını verir ve kıyıda çakılmış kalmış kocaman çapalar Alfredo’nun bu kasabaya demir atmışlığını da simgelemektedir.

Giancaldo tren istasyonunda annesi, kardeşi ve Alfredo ile sarılıp vedalaşır. Alfredo son kez onun kulağına “Sakın geri gelme, bizi düşünme, arkana bakma ve hepimizi unut, eğer bunu yapamazsan bana ve evime sakın gelme. Ne yaparsan yap severek yap. Küçük bir çocukken projeksiyon makinasını sevdiğin gibi” diye öğütler. Son anda papaz da gelir onu yolcu etmeye ama geç kalmıştır, Salvatore onunla ilgilenmez.

Artık filmin ilk sahnelerine yani bugüne döneriz. Yaşlı Salvatore uçakla kasabasına gidiyordur. Annesi yün örerken kapı çalınır, kadın heyecanlanır, oğlunun geldiğini anlar, şiş yere düşer, yumak uzun bir ip olarak koltuğa serilir, geçip gitmiş onca zamanı anımsatır. Ona bahçede sarılır ve kızkardeşinin gelişine çok sevineceğini belirtir. Sonra evi gezdirir ve evin bakımlılığının onun sayesinde olduğunu söyler, müteşekkirdir. Bu sahnede yine anne oğul arasında duygusallık kadar yararcılığı da görmekteyiz. Sonrasında onu odasına götürür odada hiçbir şey değişmemiştir, bisikleti bile duvarda asılıdr. Film afişleri, okul fotoğrafları, çocukluk ve ergenlik zamanlarına dair fotoğrafları, anne babasının ve Alfredo ile kendisinin bisikletteki fotoğrafları çerçevelenmiştir. Masasında kitapları ve kamerası durmaktadır. Sanki her an gelecekmiş gibi geçmişe dair her şey hazırdır. Salvatore hüzünle eşya ve fotoğrafları izler.

Cenaze törenine katılır, Alfredo’nun karısı “Senin geldiğini görse çok mutlu olurdu, ölene kadar hep senden söz etti. Senin için bir şey bıraktı, gitmeden gel al”  der. Buradan Alfredo’nun bir gün onun gelebileceğini duyumsadığını ve kendinden bir anı bıraktığını, uzun süredir görüşmeseler de birbirlerinin yaşamlarında önemli olduklarını, bir babanın kaybını, üzüntüsünü hissederiz. Cenazeye katılan topluluk ona karşı çok saygılıdır, eski patronunu görür, gidip yanına sohbet eder. Sinemanın önüne gelmişlerdir. Eski patronundan sinemanın altı yıl önce kapandığını çok yakın zamanda da yıkılıp otopark olacağını öğrenir. Patronu ona “Salvatore la Vita, sen büyük bir iştesin, patronsun, belki seni dinler bunlar” diyerek yardım ister. Alfredo’nun tabutunu taşır. Cenaze sonrası annesi ve kızkardeşinin ailesi ile yemek yer ama aile sofrasında yabancı gibidir, aradan geçen yıllar boyunca görmediği yakınları, aileye sonradan katılanlar ona biraz yabancıdırlar.

Sinema Paradiso’nun harabe halini gezer, her şey yerlerde, yıkık döküktür. Hüzünlü duygularla bir barda viski içerken birisi yanına gelip “Dr. Lenera, hayranınızım” der. Alfredo’nun dediği gibi geçmişini silmiştir hatta ismini bile değiştirmiştir. Birden Elena’nın gençlik haline çok benzeyen bir kız görür, arkadaşı ile motorsiklete binerken kıza yanaşır, ancak “Üzgünüm başkasına benzettim” der. Çok etkilenmiştir. Eve gidip odasında  Elena’nın  eski filmini seyreder, annesi kapı aralığından onu yaşlı gözlerle izler. Daha sonra takıntılı  bir şekilde kızı takip eder, evini öğrenir. Sessizce annesi ile yemek masasında otururken annesi ona ne düşündüğünü sorar. Salvatore “Düşünüyorum da seninle hiç konuşmadık. Küçükken seni yaşlı bir kadın gibi görürdüm, ama sen gençtin, güzeldin ve tüm yaşamında yalnız olmayı neden seçtin?” diye sorar. Annesi bunun kendi seçimi olduğunu, babasına ve çocuklarına sadık kalmayı tercih ettiğini ve onun da kendisine benzediğini, nesnelere, simgelere bağlı kaldığını ve  bunu iyi bir şey olarak gördüğünü, bağlılığın zor olduğunu anlatır. Tam o sırada çalan telefonun kordonunu çeker, annesi ile olan bağını güçlendirme çabasındadır. Annesi ise sadece kapıyı gece kilitlerken acı duyduğunu, çünkü bu evde birlikte yaşarlarken o eve dönmeden hiç bir zaman uyumadığını ve kapıyı kilitlemediğini anlatır. İlk kez elini tutar, anne oğul söze dökülen duyguları ile aralarındaki duvarları aşmışlardır. Annesi onun buralardan gitmesini haklı bulmuştur, ancak oğlunun hayatında onu seven bir kadının olmaması da onu üzmüştür, ona “ Senin hayatın orada, git Toto” der.

Salvatore Elena’nın yaşadığı evi gözetler. Lüks bir arabanın içinden Elena’nın eşini ve kızını evden çıkarlarken görür. Araba yanından geçer ve Elena’nın sınıf arkadaşı Boccia ile evli olduğunu anlar, şaşkındır. Köşeden eve telefon eder, çok heyecanlanır kapatır, kararsızlık yaşar ama tekrar arar ve Elena’ya kendini tanıtır, telefonda uzun bir sessizlik olur, onu görmek istediğini söyler. Elena yaşlandıklarını ve bunun bir anlamı olmadığını söyler. Salvatore deniz kıyısına, çapaların olduğu yere gider, biraz sonra Elena arabası ile oraya gelir, karşılaştıkları an Salvatore çok heyecanlıdır, onu çok aradığını, ancak buraya geldiğinde kızını görünce onu bulduğunu anlatır, aradan otuz yıl geçmiştir. Neden onu bulamadığını, o gün niye gelmediğini sorar, Elena ise Paradiso’ya biraz geç geldiğini ve Alfredo’nun orada olduğunu, onunla konuştuğunu anlatır. Ayrıca Alfredo’nun bu beraberliğe karşı olduğunu, onu terk etmesini ve Salvatore’nin  başarılı olması için bu ayrılığın gerektiğini, onu ikna ettiğini söyler. Ancak oradan ayrılmadan makbuzların birinin arkasına Alfredo’ya hissettirmeden adresini ve onu sevdiğini yazdığını söyler. Yani Salvatore’nin ikame babası onun yerine yaşam planını çizmiştir, o ise sevdiğine ancak otuz yıl sonra kavuşabilmiştir.

Elena onun tüm filmlerini seyretmiştir ve uzaktan da olsa onu sevmeye devam etmiştir. Şu anda politikacı olan sınıfın en aptalı Boccia ile evlidir, bir oğlu ve bir kızı vardır. Yani o yaşantısında yoluna devam edebilmiştir oysa Salvatore otuz yıl öncede takılı kalmıştır, yaşamından pek çok kadın geçmiştir ama onca zamandır onu beklediği için yalnızdır.  Ona sarılır, kucaklaşırlar ve nihayet birlikte olurlar. Ertesi gün Salvatore sinema yıkılmadan oraya gider ve uzun arayıştan sonra makbuzlar arasından Elena’nın mektubunu bulur. Onu telefonla arar ancak Elena Alfredo’nun haklı olduğunu ve şimdi yaşananların bir rüya olduğunu ifade eder. Salvatore aynı düşüncede olmadığını ve görüşeceklerini söyler. Artık gitme zamanı gelmektedir, tüm çocukluk ve gençlik anılarının olduğu yer olan Cinema Paradiso yıkılacaktır, küçük bir kalabalık izlemektedir. Bina içerden patlatıldığında evinde Elena ve orada bulunan Salvatore’nin irkildiğini görürüz. Aşklarına şahit olmuş o mekan artık yalnızca hayallerinde yaşayacaktır. Salvatore Roma’ya döner ve iş yerindeki lüks özel sinemasında Alfredo’nun ona verdiği film bobinini seyreder. Film papaz tarafından sansürlenen, Alfredo tarafından kırpılan ve küçük Toto’nun yalvararak almak istediği yüzlerce filmdeki öpüşme sahneleridir. Film böylece çok istediklerimize ne olursa olsun bir gün kavuşabiliriz düşüncesini canlı tutar.

Cinema Paradiso filmi bir çocukluk düşünün yaşamda başarıya giden yol için  kendini adamak ve takıntı haline gelmiş bir tutku ile bunu devam ettirmek üzerinedir. Aynı zamanda yoksul, öksüz  bir çocuğun kendine yeni bir baba – iktidar nesnesi bulması ile yaşadığı maceraya ve karmaşık duygularına dairdir. İkame babanın çocuk üzerindeki etkileri çok yoğundur. Onun yerine hem de onun fikrini almadan yaşamına yön vermiştir.  Kendi duygusal yatırımlarını ona yansıtmıştır ve bir nevi proje çocuk olarak görmüştür. Annesi ile aralarındaki mesafeli ilişki yıllar sonra karşılıklı duygularını paylaşınca yoluna girmiştir. Bağlanma ve bağlılık arasındaki ince ama keskin çizgi bu ilişkiden kaynaklanmaktadır. Salvatore’nin tutkulu ve takıntılı aşk ilişkisi  tıpkı sinemaya olan adanmışlığına benzemektedir.

Füsun Aygölü

Yukarı