Kesik Kupon

17 Ekim 2021

Bir sabah babamın bizim apartman kapıcısı Cemal Efendi’ye bas bas bağırma sesine uyandığımı hatırlıyorum. Babam mülayim bir adamdı, öyle gürleyen sesi yoktu; hele de Cemal efendiye bağırması mümkün değildi. Cemal Efendi iki kızını okutmak için bizim sokaktaki başka apartmanların da merdivenlerini siler, sabah servislerini yapardı. Karısını ikinci çocuğu doğduktan sonra amansız bir hastalıktan kaybetmiş, iki çocuğuna hem analık hem babalık yapıyordu. Ev işleri, yemek, çamaşırı da köyden gelen hiç evlenmemiş ablası (annemin tanımı) yapardı.  Bizimkiler ellerinden geldiğince Cemal Efendi’ye yardım yapar, çocuklara üst baş alır, ceplerine harçlık koyarlardı.

Yataktan soluksuz fırladım. Kapı sonuna kadar açıktı; babamın gür olmadığını sandığım sesi gürleşmiş, apartman merdiven koridorlarında yankı yapıyordu.

Babam bir yandan da elindeki gazeteyi sağa sola sallayarak, “Oldu mu bu Cemal! Sen nerden biliyorsun benim kupon kesmediğimi; benim yerime nasıl karar verirsin?” diyordu.

Durum kısa bir süre sonra anlaşıldı. Cemal Efendi’nin o sabah getirdiği gazete, kuponu kesik olarak gelmişti.

Adeta dünyanın sonu gelmiş gibi bir hava vardı kapı önünde. Cemal Efendi dilinin döndüğünce yarattığı bu elim olayı açıklamaya çalışıyor, babam da sanki evine el konmuş gibi sinirden köpürüyordu. Sonunda Cemal Efendi, “Doktor Amca, ben senin kupon kestiğine hiç ihtimal vermedim. ‘Ne işi olur bu kuponlarla!’ diye düşünüp senin gazetenin kuponunu da kestim” diye yaptığını izah edip nedametini dile getirdi.

Ben de kendimi, “Ne kuponmuş bu!” diyerek olayın büyüklüğüne kapılmış buldum. Meğerse o gün “mega kupon” günüymüş! Hani eksik olan kuponların yerine geçen joker kupon… Bakkalda gazeteler tükenince, Cemal Efendi kızının çeyizine biriktirdiği on iki kişilik tabak takımının eksik kuponunu bizim gazeteden giderivermiş. Olayın “megalığı” kupondanmış diye anladık ve babamı sakinleşmesi için annemle içeri çektik. Mega kupon da Cemal Efendi’de kaldı. Sanırım üç yıl sonra Cemal Efendi kızını evlendirdi. Ailecek düğüne gittik. Düğünde aklıma çeyizlik on iki kişilik yemek takımı gelmedi değil…

Zengin/fakir, eğitimli/eğitimsiz, herkesin kupon kestiği yıllardı. Gazeteler birbirleriyle yarışırcasına her güne bir kupon verir; ansiklopediler, çatal bıçak takımları, fritözler, mutfak robotları hatta elektronik eşyalar kupon furyasıyla dağıtılırdı.

Bizim evin kuponlarını itinayla kesen ve biriktiren kişi babamdı. Akşam yemeğinden sonra birkaç günlük birikmiş gazeteler salon masasına gelir, babam kuponları tırtıkları zedelenmeyecek şekilde kenarlarından itina ile keser, her ürünün kuponlarını ayrı ayrı ataçlayıp büfenin üst çekmecesinde biriktirdi. Kupon tırtıklarının kesilmemesi çok önemli bir ayrıntıydı. Böyle düzgün kesilmemiş kuponlar sayılmıyor, kupon teslim bayilerinde ayrı bir infial konusu oluyordu.

Yıllarca tek gazete giren bizim eve, kupon sevdasıyla üç beş gazete alınır olmuştu. Televizyon veriyor diye sadece kuponları için alınan, sayfası bile çevrilmemiş, matbaadan çıkmışçasına kırışıksız gazeteler bir yerlerde birikip duruyordu.

Bizim Bakırköy civarında, toplanan kuponları tek bir gazete bayii alıyordu. Babam o sabahlar bu bayiye erkenden gider, uzun kuyruklarda bekler, kuponlarını teslim etmenin mutluluğuyla eve dönerdi. Kupon karşılığı verilecek olan küçük parçalar bayideki stok durumuna göre hemen takdim edilir, pahada büyükler için teslimat günü beklenirdi. Zaten televizyon, Atari gibi elektronik eşyaların teslim edildiğini pek hatırlamıyorum. Sanırım çekilişle veriliyorlardı.

Kuponla ansiklopedi almak yıllarca süren ev kredisi ödemek gibiydi. “Bilmem kaç kupona bir fasikül”, “mega kuponla on fasikül” gibi inanılmaz bir algoritmayla kupon sistemleri yaratılmıştı. Bugün eminim birçok anne-baba evindeki Meydan Larousse’lar sabır, azim, tutku ve inatla kupon biriktirilerek sahip olunmuş ansiklopedilerdir.

Kupon biriktirmedeki en önemli kaynaklardan birisi de hangi dost veya akrabanın hangi gazeteyi alıyor olduğu konusunda bilgi sahibi olmaktı. Annemin en yakın arkadaşı Hayriye Teyze ve ailesi kupon hastalığına tutulmamış nadir ailelerden olup bizim eksik gidermedeki en büyük kaynağımızdı. Seyahatlerde bile her şeyden önce o günün kuponunu taşıyan gazete alınıp kesilir, sonrasına sonra bakılırdı.

Eksik cildi kalmış Meydan Larousse’lar, bir üçlü cezve takımı ve bir fritözden sonra bu iş biraz bizim evde savsaklanmaya başlamıştı. Sanırım büyük eşya çekişlerinde hiçbir şey çıkmayınca, babam da verdiği emeğin ne boş olduğunu anlamaya başlamıştı…

“Bu iş bize değil, gazetelere yarıyor” diye sesli sesli dile getirdiği günlerden bir gündü. Yazlıktaydık, sabah sabah gazetenin ön sayfasında bir arkadaşımı ve yanında kocaman kırmızı bir araba gördüm. Evet, tam sayfa haber!  Kupon çekilişiyle kazanılmış bir araba! Çığlık attığımı hatırlıyorum. Arkadaşımı ve ailesini iyi tanırım, yalan habere konu olacak hiç değildirler. Evet, haber gerçekti!

“Bizi kandırıyorlar” duygusu birdenbire gerçeklikle çarpışmıştı. Gazeteyi babama gösterdiğimde ise, yüzünde yarı yolda bıraktığı kupon sevdasının pişmanlığını görür gibi olmuştum. “Vay be! Vay be!” diyerek, arkadaşımın anne babasının ne iş yaptığını, nerede çalıştıklarını ardı ardına soruyor, sanki bu piyangonun izlerini arıyordu.

Okullar açılıp arkadaşımla bir araya geldiğimizde bu arabanın hikayesini en ince ayrıntısıyla öğrendik. Evet gerçekti… Bu kupon maceralarında çoğumuz yanılsak bile, en azından kazanmış bir arkadaşım vardı. Onun ve ailesinin hayatında tatlı bir anı olan bu arabanın hikayesini kendisinden daha detaylı bahsedeceğim başka bir sefere bırakıyor, hepimize kuponsuz “megasız” günler diliyorum…

Özden Karakışla

 

 

 

4 Yorum

  1. Hülya Kılıç

    Beni o günlere götüren bu güzel hikaueyi bir solukta okudum. Haber alma şeklimizin, bir şeyler için emek ve zaman harcama alışkanlıklarımızın tamamen değiştiği günümüzde kuponlu gatetelere dönmek nasıl olurdu acana?

Yukarı