Görüntülenme Sayısı: 5
Bayram zamanları, ister kurban olsun ister şeker bayramı, ağzımda şekerpare tadı olur. Hani şöyle bir ısırık aldığında önce kurabiye un ufak olup ağızda dağılır, şekeri içinden yavaş yavaş gelir; yutarken genzinde birbirine karışır gider ve sonrasında da dilinle bir aranırsın ağızda ne geride kaldı diye…
Bayram ziyaretlerimizin protokolünü yıllarca anlamamıştım. Bizimkilerin belirlediği önem sırasına göre her günün ziyaret listesi konuşulur, hangi akrabaya veya hangi ahbaba ne gün gidilecek diye planlar yapılırdı. Bir de gidilmeyecek olanlar vardı. “Büyüklük” önemine göre onların gelmesi beklenirdi. Kısacası, bu ziyaret listesi bayağı bayağı bir bayram protokolüydü.
Benim derdim ise, Mualla Öğretmenleri ne zaman ziyaret edeceğimizdi. Bugün bile ağzımda tadı olan o şekerpareye bir an önce kavuşmayı beklerdim.
Aile büyüklerimiz İstanbul’da olmadığı için, ilk gün halamlarda buluşulurdu. Büyüklerin mezarları da İstanbul’da değildi. O nedenle, mezarlık ziyareti seremonisini hiç yaşamadım çocukluğumda. Halbuki düşünüyorum da şimdi bu yaşımda bayram için mezar ziyareti yapsam, o mezarlık senin bu mezarlık benim, gidecek çok yerim var artık.
Ben aslında, Kurban Bayramlarında bir çoğumuzun çocukluk travması olan kurban kesimini de yaşamadım. Bir kez anneannemin ısrarıyla apartmanın açık otoparkında kurban kesilmişti. O günden hatırlamak bile istemediğim birkaç fotoğraf var sadece zihnimde. Babam veteriner olduğu için bu dini görevi mezbahada halleder, bağışını da yapardı. Eve et bile gelmezdi. Babamı sevgiyle andım şimdi.
Halamlar bahçeli bir evde otururlardı. Bayram ziyareti için onlara akşama doğru gidilir, geç saatlere kadar oturulurdu. Halam becerikli bir kadındı; çeşit çeşit yemek dolu bir sofraya oturulur, muhabbet edilirdi. Eniştem komik bir adamdı; hayatı hep dalgaya alır, “Hayat bu, ‘makara kukara’” derdi. Ayakkabı dükkanı vardı; oraya geleni gideni öyle güzel anlatırdı ki, yaşatırdı bize. Bir de anlatırken salonda, orta yerde oynardı da anlattığı tipleri. Doğal meddah gibi bir adamdı, bizimkiler yarıldı gülmekten.
Yaza denk gelen bayramlar için halamların evinin büyülü tarafı , üst katın balkonundan yan taraftaki yazlık sinemanın perdesini görüyor olmamızdı. Akşam 21:30 da başlardı sinema. Bazen bizimkiler erken kalkmak isterlerdi, aklım çıkardı. Biraz yandan görülürdü perde ama olsun, sandalyelere kurulup halamın çocuklarıyla film seyrederdik. Bayram zamanı diye mi bilmiyorum, “Tarkan”, “Malkaçoğlu” gibi filmler olurdu hep. En çok Tarkan ile Bizans İmparatoru’nun kızının aşk sahnelerine bayılırdım. Kız imparatorluğu ve babasını hiçe sayar, Tarkan’a olan aşkından yollara düşerdi! Balkon menümüz de hiç değişmezdi: Halam bize tabak tabak patates kızartması taşırdı, bazen de misket köfte. Bu menü sadece bize çocuklara yapılırdı.
Bayram protokolünde Mualla Öğretmenler genelde ikinci veya üçüncü gün ziyaret sırasında yer alırlardı. Bana göre bu, çok geç ziyaretti. Şekerpare tadını kaybeder, şekerlenirdi. Mualla Öğretmen de durumu bilir, “Biraz şekerlendi!” diye her seferinde mahcubiyetini dile getirirdi. Bir keresinde birinci gün gitmiştik de, o tadın aslında ne kadar güzel olduğunu oradan biliyordum. Dantel örtü serili mermer sehpaya tatlı konur, benim şekerpareyle imtihanım başlardı. O güzelim örtü tatlı damlasından nasibini almasın diye eğilir bükülür, sehpayla aramdaki mesafeyi sıfırlardım. Her zaman başarılı olduğum söylenemezdi tabii; damlayan tatlı, düştüğü yerde yayılır yayılır, bayağı bir görünür hale gelirdi. Benim tabağıma her seferinde herkesten bir fazla şekerpare konurdu. Ne de olsa öğretmenimdi Mualla Öğretmen, anlamıştı beni!
Bayramlar dördüncü gününde havasını yavaş yavaş kaybederdi. Evde ikramlıklar azalır, babam da altı pijamalı üstü kravatlı ve gömlekli kıyafetine dönerdi; hani hem rahat etsin hem de ani birileri gelirse kolayca pantolonunu giyebilsin diye! Böyle beklenmedik baskın az yemedik elbette. Biz bu dördüncü gün gelenlerin son gün protokol listesinde olduğumuz için ikramımız da ona göre olurdu. Ben bir anda kendimi bakkaldan içecek almaya gitmiş bulurken, annem de kalan tatlılardan son bayramlık ikramını çıkartabilmek için mutfakta telaş içine girerdi.
Bayramlar vesile olmuş diyelim, anılara dalmaya… O günlere dair güzel anılarımda yer alan bu dünyadan göçmüş olanları da yaşayanları da sevgiyle anıyorum ve hepinize iyi bayramlar diliyorum.
Özden Karakışla
Duygudan duyguya geçtim, çok güzel anlatmışsın eski bayramlarımızı 🥰👏
Çok çok güzel ozdencigim o günleri o anıları yaşattığın için sanki o günlere gittim emeğine yüreğine sağlık
Çok çok güzel ozdencigim o günleri o anıları yaşattığın için sanki o günlere gittim emeğine yüreğine sağlık
Super
O zamanlar henüz orada olmamış olsam da bu hikayeleri dinleyerek büyüdüm. Bu bayram gününde o güzel zamanları ve aile ilişkilerini hatırlamak çok güzel. Devamını merakla bekliyorum. Elinize sağlık :)
Çocukluğumuzun bayramları ve bayram ziyaretleri ne kadar renkliydi. Çok güzel anlatmışsın. Bir de şimdiki bayramları anlatmanı bekliyorum.
Eski bayramlara dair yaşadıklarımız , kaleminden hepimizi eskilere götürdü. En güzel tarafı yazın burada her daim kalıcak ve çocuklarımız eski bayramlara dair anlatılmasa bile , şimdi yaşayamasalar bile geçmiş bayramların nasıl kutlandığını anılarından okuyarak öğrenicekler. . Tebrik ederim.
Pek hoş bir bayram kutlaması oldu bu hepimize. Hatıralar aynı olmasa da, ortam, hissiyat aynen, ustaca aktarılmış. Ellerinize sağlık, nice bayramlara…
Ne güzel anlatmışsın yüzüm de şapşik bir gülümseme ile keyifle okudum