Her şeyi merak eden, etraftaki lafları dinleyen bir çocuktum. Bayılırdım muhabbetlere kulak kabartmaya.
En eğlencelisi de annemin kabul gününe gelen teyzeleri mutfaktan dinlemekti. Beni hayretten hayrete düşüren teyzeleri dinlemek en büyük eğlencemdi. Çocukken pek de anlamadığım konuları da bugün daha iyi anlar oldum.
Annemin sadece kabul günlerinde yaptığı spesiyaliteleri vardı. Rokokolu pasta, cevizli kurabiye ve kedidili bisküvili şeftalili tatlı. Bir de mozaik pastayı unutmayayım. Onca patisserie açıldı, hiçbiri annemin yaptığı mozaik pastanın lezzetine ulaşamadı. Okul dönüşleri tabağım mutfakta hazır olurdu. O tabak ayrılmasa, en sevdiğim tatlılardan mahrum kalırdım. Birkaç kez başıma gelmişti, bilirim.
Yine bir kabul günü, okuldan gelmişim; formam bile üstümde, tatlılara gömülmüşüm. Salonda teyzeler, muhabbetin koyulmasını bekliyordum. Üst komşumuz Aysel Teyze, kocası Nevzat Amca’dan dert yanmaya başladı. Nevzat Amca’nın ne kadar cimri olduğunu, ona zırnık koklatmadığını, kendisinin de mutfak parasından kenara para koyarak kendine ne kadar dünyalık parası yaptığını anlatıyordu. Nevzat Amca hali vakti yerinde biriydi. Bakırköy çarşıda oyuncakçı dükkanı vardı. Sonra duyduk ki yine aynı çarşıda beyaz eşya bayii açmış. Oğlanlar da büyümüştü, onlar da bu mağazada çalışmaya başlamışlardı. Apartmanda ilk otomobili olan oydu.
Kadın kocasının çorap parası bile vermediğini, tüm parayı o gözü kör olasıca dükkanın yediğini anlatıyordu. Nevzat Amca öyle diyormuş. “Bu mağaza elimdeki avucumdakini aldı” diyormuş. Bu yeni açtığı beyaz eşya bayii dolayısıyla seyahatler de başlamış. Evden çıkmayan adam, hep şehir dışına gider olmuş. Daha geçen ay İzmir’e gitmişler. Erkek erkeğe satış konuşuyorlarmış. Haftaya da İstanbul’muş ama bir otelde kalacaklarmış. Aysel Teyze dertliydi çok.
Nevzat Amca heybetli, iri yarı bir adamdı. Merdivende karşılaşır, koca cüssesiyle merdiveni kapladığı için o yol vermeden merdivenden çıkamazdım. Aysel Teyze’nin anlattıklarından sonra, Nevzat Amca gözüme hiçbir zaman o kadar uzun boylu gelmedi.
Kaloriferli evler yeni yeni yapılmaya başlamıştı. Biz de sobalı evimizi satıp kaloriferli ev satın almıştık. İlkokulu yeni bitirdiğim yıldı. Salon dışında da bütün odalar aynı sıcaklıktaydı. Hele banyo… Üşümeden banyo yapıyorduk. Yıkanınca koşarak çıkmak zorunda değildik. Ne güzel bir duyguydu. Nevin Teyze ile aynı anda taşınmıştık. Bizim ve onun nakliye kamyonu arka arkayaydı. Daha küçük metrekareli giriş katındaydı Nevin Teyze, Adanalıydı. Kocasını genç yaşta kaybetmiş, kedisiyle yaşıyordu. O zamanlar gözüme pek yaşlı görünürdü; düşünüyorum da sanırım benim şimdiki yaşlarımdaydı.
Hiç bilmediğim yemekleri ondan tatmıştım. İçli köfteler, Adana usulü kavurmalar yapıp yapıp getirirdi. Bir gün Nevin Teyze’nin olmadığı bir kabul günü, onun hakkında konuşulmaya başlandı. Hatta bir akşam vakti, Nevin Teyze’nin elinde tabak, bakkal Yaşar Amca’nın dükkanına girerken görüldüğü bile anlatıldı. Anlamadım önce; sonra bütün apartman kadınları, onun tabak tabak yemekleri kocalar eve geldiği zaman getirmesinin altında başka bir şey olduğunu konuşmaya başladılar.
Güya Nevin Hanım yaptığı yemeklerle beylerin gözüne girmek ister, iltifat yapılmasını istermiş. Çok saçmaydı konuşmalar, ama aklıma girdi bir kere. O günden sonra ben de dikkat ettim, bize yemek ne zaman geliyor diye.
Bir akşam tam sofraya oturuyoruz, kapı çaldı; koştum kapıya, arkamda babam. Nevin Teyze oruk yapmış, üstünü hafif yağlanmış peçeteyle örttüğü tabak elinde, kapıda. Ben kaldım öyle, babam arkamdan yetişip tabağı aldı ve “Nevin Hanım siz olmasanız valla açtık” gibi bir laf etti. Nevin Teyze’nin sigaradan kalınlaşmış sesiyle attığı kahkaha bugün bile kulağımda.
Babam ise, iltifat edeyim derken koca bir çamı devirdiğinin farkına varmadı. Benim bile yanaklarım kızardı; alelacele iyi akşamlar dedik, kapıyı kapadık. Tabağı babam mutfak masasına koydu, annem oturma odasında çorbaları koyuyordu.
Hepimiz sofradaydık; annem mutfağa girip çıkıyor, eksikleri getiriyordu. Koca bir tabak oruk o akşam sofraya hiç gelmedi, babam da sormadı bile.
Sonrasında altın günleri çıktı; annem “Bu işin tadı kaçtı, parayla kabul günü mü olurmuş?” dedi; hiç altın günü yapmadı. Ben de en büyük eğlencemi kaybettim.
Özden Karakışla
Özdenim bravo sana, tatlı tatlı ne güzel anlatmışsın çocukluk yıllarımızı, annelerimizin günleri, komşuluklar, o günlere uçurdun beni, devamı gelsin lütfen 😘😘👏👏❤️❤️
Çok güzel bir hikaye. Yüzümde kocaman bir tebessümle çocukluğuma gittim. Çok teşekkürler.
Özdencim çok güzel anılar, gülümseyerek okudum , emeğine sağlık devamını bekliyorum. Sevgiler