Amcam (Mon Oncle)

25 Şubat 2022

Görüntülenme Sayısı: 150

 

Künye
Yapım Yılı/Ülkesi – 1958, Fransa
Yönetmen – Jacques Tati
Senaryo – Jacques Tati,  Jacques Lagrange
Müzik – Frank Barcellini,  Alain Romans
Oyuncular – Jacques Tati, Jean-Pierre Zola, Adrienne Servantie, Alain Bécourt
ImDb Notu – 7.8

 

 

Özellikler

  • Fransız sinemasının ilk renkli filmidir.
  • Yönetmenin az filmi olmasına rağmen en iyi elli yönetmen arasındadır.
  • Yönetmenin üçüncü çalışması olan filmde diyalog azdır fakat ses efektleri ile anlam kazandırılmıştır
  • 1958 yılında Cannes Film Festivali Jüri Ödülü ve 1959 yılında Yabancı Dilde En İyi Film Oscarı ödüllerinin sahibidir.
  • Filmin baş karakterlerinden Hulot yani Jacques Tati bir pandomim ustasıdır ve film sessiz sinemaya bir öykünmedir.
  • Filmin Türkçedeki ticari vizyon ismi olan “Amcam” aslında bir çeviri hatasıdır çünkü öykünün kahramanı Hulot, filmdeki diğer kahraman Gerard’ın amcası değil, dayısıdır.

 

Konu
Eski binaların yıkılıp yerine toplu konutların yapıldığı, savaş sonrası Paris’inde, modern ve lüks evlerin olduğu mahalledeki yaşantısından bezmiş yeğen Gérard’ın, eski bir mahallede oldukça ilginç bir evde yaşayan dayısı Mösyö Hulot ile olan serüvenlerini anlatır. Filmdeki oyuncuların her biri bir pandomim oyuncusu gibidirler, konuşma yok denecek kadar azdır veya konuşma varmış gibi sesler çıkartılır.

Yorum
İlk sahnede Paris’in eski bir mahallesinde at arabası ile eski eşyalar taşıyan bir adam görürüz. Eski mahallelerde gezinen sokak köpekleri ve aralarında üzerinde kıyafeti olan bir ev köpeği hep birlikte çöpleri karıştırmaktadırlar. Sokak köpekleri ile ev köpeği arasındaki bağlar, arkadaşlıklar bize filmin nerdeyse ana fikrini vermektedir. Ev köpeği sonunda sokak arkadaşlarından ve köhnemiş eski sokaklardan ayrılıp yeni yapılmış lüks evlerin olduğu bir sokakta ultra modern bir eve girer. Eski ve yeni evlerin sınırında bulunan yarı yıkılmış mavi panjurlu ev görüntünün içindedir ve eskiye dair bize mesajlar verilmektedir. Ev yıkıktır ama camdaki panjurlar soluk renkli de olsa bize eskinin hala ayakta durabildiğini göstermektedir.

Köpek bahçeye gelir, kapının önünde paspasa ayaklarını silmesi istenir. Evin hanımı temizlik için giyindiği özel elbisesi ve toz bezi ile aşırı titiz olduğunu gösteren hareketler yaparak kapıyı açar. Ev içinde onun titizliği ve özellikle Gérard üzerindeki kapsayıcı ama baskıcı tutumu olumsuzluklar yaratmaktadır. Çocuğun yemek yemesi, oturması ve dersleri abartılı bir düzen içinde ve adeta bir laboratuvar ortamındadır. Annenin düzen sağlamak adına yaptığı belki komik gibi görünen hareketler aslında traji-komiktir. Bu sahnede, annenin ev içinde görevleri şefkatli olmaktan önce gelmektedir. Baba ise, çocuğunu okula bıraktıktan sonra iş yeri olan fabrikaya ulaşır. Burası da tıpkı ev gibi fazla moderndir; ekrana soğukluk ve makinalaşmanın dönemsel özellikleri yansır. Binadaki makinalarla iletişimsizliği ve soğukluğu hissederiz.

Paris’in göbeğinde eski bir mahallede ilginç mimarisi olan evde oturan Mösyö Hulot, Gérard’ın dayısıdır. Sıcacık komşuluk ilişkileri olan Hulot en üst kattaki evine girer girmez camını açar ve güneş ışığının alt kattaki kuş kafesine yansımasına sebep olarak kafesteki kanaryanın ötmesini sağlar. Bu yaptığı hareket ve sonucundan duyduğu mutluluk bize iki kardeşin yani Gerard’ın dayısı Hulot ile annesi Madam Arpel’in dünyaya bakışlarındaki farklılıkları çok güzel yansıtmaktadır.

Hulot yeğenini okuldan alırken elini çocuğa uzatır ve çocuk onun elini tutar. Bu sahne dayı ile yeğen arasındaki şefkatli ilişkiyi göstermektedir. Hulot onun okul çıkışı mahalle ve okul arkadaşlarıyla boş bir arsada oynamasına izin verir.  Gérard burada, bir sokak satıcısından aldığı ve evindekilere göre oldukça pis koşullarda üretilmiş olan, üzerine salça sürülüp şeker serpilmiş ekmek dilimlerini iştahla mideye indirir. Burada, dayısının yanında tıpkı evin köpeğinin dışarıda olduğu zamanlardaki gibi özgürdür ve yaşamında onu onaylayan ve destekleyen dayısı ile olmaktan çok mutludur. Dönüş yolunda ve eve yaklaşırken adımları geri gider; dayı-yeğen bu anları uzatmaya çalışırlar.

Eve geldiklerinde anne şık giyinmiştir. Kapı açıldığında görünen havuzun ortasındaki demirden bir balık heykelinin ağzından sular fışkırmaktadır ama gelen misafir veya değer verdikleri biri değilse, anne ve baba hemen su fışkırtma gösterisi durdururlar. Burada önemli olan, başkalarının onayı ve beğenisidir ama bu “başkaları” satıcılar ya da Hulot Dayı değildir. Arpel çifti sahtelik ve gösteriş merakı içindedirler, onaylanma ve beğenilme arzuları vardır, aslında gerçek bir hayatı yaşamıyorlardır. Günümüzde de çok sık rastladığımız bu gösteriş merakı onlar için de yorucudur. Çocuk Dayı ile eve girdiğinde Dayı önemsenmez; anne çocuğun üstünün kirliliği ile ilgilenir ve apar topar çocuğu banyoya tıkar. Hulot ise eve girip girmemekte karasızdır. Her kararsızlığında olduğu gibi piposunu ayakkabısının topuğuna vurarak temizler; burada nasıl yürümelidir, kurallara nasıl uymalıdır bilemez; şaşkındır…

Filmin en komik bölümlerinden birisi, Madam Arpel’in kardeşini komşu kadınla tanıştırma isteği ile bir parti düzenlemesidir. Gérard bu partiden hiç hoşlanmamıştır. Hulot da parti esnasında daha çok Gerard ile ilgilenir; arada mutfağa girer ama dolapları açamaz ve bastığı her düğme komik sahneler yaratır. Bu modern mutfak onun için muammadır. Bahçeye çıktığında tanıştırıldığı komşu kadın yerine başka bir hanımla, bahçeyi düzenleyenin eşiyle sohbet eder ve onu çok güldürür. Sonuçta, Hulot’nun eksantrik, şaşkın ve beceriksiz halleri tüm parti boyunca devam eder. Onun bu farklı davranışları Gérard’ın ilgisini çekip hoşuna giderken babası bundan hoşlanmaz ve hoşnutsuzluğunu karısına dile getirir. Hulot adeta muzur bir çocuktur ve ultra modern dünyanın hallerine uyumsuzdur.

Gerard’ın günleri modern ev, okul ve dayısının mahallesi arasında geçerken, Hulot kız kardeşinin kocasının fabrikasında girdiği işte yine şaşkınlıkları, acemilikleri ve şanssızlığı ile komik olaylar yaşar. Makinalardan plastik borular sosis şeklinde çıkmaya başlar ve onları gizlice atmak için doldurduğu at arabasıyla yeğenini okuldan alır. Onlar bu arabayla Sen nehri kıyısında ve eski Paris sokaklarında dolaşırlarken, Madam Arpel’e de kocası evlenme yıldönümü sürprizi olarak yeni bir Cadillac almıştır. Bu durum iki yaşam türü arasındaki farkı çok net bir şekilde bize aktarır.

Son sahneler hüzünlü ve karamsardır. Hulot evinde valizini hazırlamaktadır. Oradan ayrılmadan camını son kez kuşa güneş ışığı gelip mutlu olsun diye ayarlar ve alt kattaki komşusuna veda ederken orada yaşayan küçük kızın büyüdüğünü fark eder. Vedalaşma ve ayrılığa dair üzüntü, bu sahneden bize yansır. Hulot’nun bu tarz nazik ve düşünceli davranışlarını film boyunca pek çok kez hissederiz.

Hulot’nun şapkası, şemsiyesi ve piposu önemlidir. Kıyafeti hafif berduştur.  Mösyö Arpel’in arabasında giderken piposunu yakmak ister, kibrit yanmadığında onun yerine kullandığı araba çakmağını kibrit çöpü gibi dışarı fırlatıverir. Özellikle bu sahne, bize Şarlo’nun sakarlıklarını ve iyi niyetli şaşkınlıklarını anımsatır.

Hulot, Gérard ve babası Arpel araba ile otobüs terminaline giderler. Baba oğul Dayı’yı başka bir şehre yolcu etmektedirler. Hulot yeğeni ile vedalaşıp ayrılır. O biraz uzaklaştığında baba ona seslenme ve veda etmek için ıslık çalar. O bu ıslığı kalabalık ve telaşlı ortamda duymaz ama oradan geçmekte olan başka birisi duyup sakarlıkla bir direğe çarpar. Olay, tıpkı Gérard’ın dayısıyla olduğu zamanlarda, arkadaşları ile oynadığı oyunları hatırlatır.

Baba olaydan üzülüp tedirgin olmuştur; ıslığı çalanın o olduğu anlaşılmasın diye baba-oğul saklanırlar. Gérard tıpkı dayısının ona yaptığı gibi babasına güvenle elini uzatır ve tutar. Böylece aralarında sıcak bir ilişki başladığını görürüz. Bazen iletişim için küçücük, şefkatli bir tepkiye ihtiyaç duyduğumuzun çok güzel bir göstergesidir bu minik jest.

Füsun Aygölü

Yukarı