Beyaz Bir Uykusuzluk; Kars

28 Nisan 2022

Anadolu’ya gidivermek ne güzel! Adeta tarihte bir yolculuk gibi… Yıllarca okul sıralarında öğrenmeye çalıştığımız ve kafamızda anlamlandırmakta zorlandığımız Türk tarihine, Orta Asya’dan çıkılıp Anadolu’ya ulaşan büyük göçün nasıl gerçekleştiğine, sonra nasıl Osmanlı’ya evirilip imparatorluk haline gelindiğine, tüm bu süreçlerde yaşanan güçlüklere, tevafuklara ve daha bir sürü şeye yerinde rastlamak ya da başka deyişle hayalimizde tarihe şahitlik etmeye çalışmak gibi belki de…

Bunca uygarlık, bunca din, dil, ırk hepsini yaşamış bir şehrin, Kars’ın sokaklarında dolaşmak, insanlarıyla tanışmak gerçekten de olağanüstü. Ermenistan’ın eski başkenti olan 1001 kiliseli kent ‘Ani’ örneğin. Şu anda yanı başında uzanan Arpaçay nehri Ermenistan ile Türkiye arasındaki sınırı oluşturuyor. 100.000 kişi yaşarmış eskiden burada. Her şeyi yazan, dünyanın ilk mühendisleri Urartular onların atalarıymış. Kentin girişinden itibaren duvarlarda Urartulardan kalma figürleri görüyorsunuz. Kapıdan girdikten sonra arkanızı dönüp bakınca surların üstünde Nazi işareti gamalı haç benzeri bir işaret görüyorsunuz; çarkıfelek yani sonsuz döngü işaretiymiş. Ne kadar doğru ve ne kadar gerçek; dünya üzerinde tekrar tekrar yaşanmışlıklar, yıkılmışlıklar ve tekrar kurulmuşluklar işte tam da burada, geçmişin bu en büyük kentlerinden birinde hatta İpekyolu’nun en önemli kentinde kendini ispat ediyor insana. İçerde isimlerini saymakla bitmeyecek kadar çok çeşitli kilise, manastır, katedral, medrese, hamam ve camiler var. Anadolu Selçuklu Türklerinden kalan Ani Ulu Cami, katedralden camiye dönüştürülmüş Fethiye Cami, İpek Yolu Köprüsü, Aslanlı Kapı, Divan Kapısı ve daha birçok eski yapının kalıntılarını görmek mümkün. Kars’ta yaşamış olan çok sayıda değişik uygarlıklardan müthiş bir kültürel zenginlik miras kalmış buralara. Sadece mimarisinde ve sanatsal özelliklerin çeşitliliğinde değil, özenle hazırlanan kaz etinden tutun Ruslardan öğrenilen gravyer peynirine kadar mutfaktaki çeşitliliğinde de bunu gözlemek mümkün.

Alpaslan zamanından kalan Türkler, Azeriler, İranlılar, Ruslar, Ermeniler, Osmanlılar, Terekeme Türkleri, Malakanlar denilen Ortodoks Beyaz Ruslar, kentteki kültürel zenginliğin oluşmasına katkı sağlamışlar. Daha sonraları Kent Burjuvazisinin batıya göçmesiyle ise yerlerini yeni gelen halka bırakmışlar.

Her yer kar Kars’ta, göz alabildiğine uçsuz bucaksız bir beyazlık. İlk bakışta romantik ve gizemli geliyor. Hatta kış aylarında donmuş sularında sizi atlı kızaklarıyla ve sazan balıklarıyla ağırlayan Çıldır gölüne ve meşhur kayak merkezi Sarıkamış’a giderken biraz da ürkütücü. Ama kim ne derse desin; Orhan Pamuk’un ‘Kar’ romanında sessizlik olarak nitelediği, Cemal Süreya’nın ‘Kars’ şiirinde beyaz bir uykusuzluğa benzettiği kar bana gerçek bir huzur olarak yansıdı bu güzel Anadolu şehrinde. Büyük şehrin karmaşasından ve sahte yüzlerinden uzakta, her şey samimi, içten ve bir o kadar da gerçek olunca huzur doluyor insan. Kısa bir süreliğine yalan dünyaya ara vermiş gibi… Anadolu’nun en çarpıcı özelliklerinden biri de bu duygu zaten. Ama aslına bakarsanız en çok hoşunuza giden saflık ve masumiyetin sağladığı güven duygusu sayesinde hiç gerilmiyor olmak. Kars’a özgü meşhur ozan atışmalarının bile amacı gülmek ve güldürmek. Ayrıca yöresel türkülerine ve Kafkasya bölgesine ait zengin folklörüne kendinizi kaptırıp coşarken aklınıza ne trafik geliyor ne de sizi boğan kaotik şehir yaşantısı. Puşkin’in ne çetin kale dediği Kars Kalesi’nin yeni çehresinin etrafında dolaşırken adeta Dede Korkut hikayelerinin içinden geçiyorsunuz. Azerilerin, Şirazların, Terekemelerin, Almanların, Estonyalıların, Molokanların ve Kars yerlilerinin seslerini duyuyorsunuz sanki, konuşmaları kulaklarınızda çınlıyor. Yüzyıllar öncesinde dolaşırken mistik ekol 4. Yol’a da rastlanıyor 150 yıl öncesinin Gurciyev mahallesinde. Namık Kemal’in dedesinin konağından ilk edebiyat derslerinin sesi geliyor, Vatan yahut Silistre’nin tohumlarının atılışını seyreder gibi oluyorsunuz. Ani Harabeleri’nde anne elinden su böreği yerken, Çıldır Gölü’ne doğru yola çıkıp kızaklara binmenin hayalini kurabilirsiniz Kars’ta. Kızaklardan inince de konservatuar öğrencilerinin folklör gösterilerinin heyecanıyla dolup, Molokan belgeselini izlerken semaver çayı eşliğinde çıtlatacağınız simişkaların peşine düşersiniz. Kiliseler, cemevleri, camiler görürsünüz. Harakami Camii’nde dualar edersiniz. Arpaçay kenarındaki eski konserve fabrikası ve deposu sizi şaşırtırken asıl şaşkınlığınız yeni açılan”Peynir Müzesi” oluverir. Harika bir peynir müzesi yapılmış Kars’a, müzecilik anlayışı için muhteşem bir örnek olmuş. Birbiri ile yarışacak düzeyde muhteşem iki müzeden bir diğeri de Kafkasya Cephesi Müzesi. Neler var neler, tarihe yüzyıllar sonrasından şahitlik etmiş gibi oluyorsunuz.

Bu yüzyıla hiç yakışmayan savaş yanı başımızda sürüp giderken ve müzakereler umut yerine umutsuzluk saçarken, Tanrı ile araya aracı koymadan, birbirini koruyarak ve savaş karşıtı olarak yaşamış Molokanların “Kardeşlik, iyilikseverlik ve bunlara bağlı olarak mutlu olma” felsefesi Kars’tan dönerken yanınıza alacağınız en önemli şey belki de.

Kış ayları için Kars’ın en belirleyici özelliği haline gelen kar, şehrin içinde ise başka bir misyon üstlenmiş ve görünmesini istemediği şeylerin üstünü örtmüş; örtebildiği kadar. Şehirde gözünüzden kaçmasına imkan olmayan gecekonduvari yapılaşma ve tabela kirliliği insanı gerçekten çok üzüyor. Çok çalışmalar yapılmış ve bu yapıların bazılarından kurtulmuş şehir. 1877-1907 yıllarında Rusların inşa ettiği 1,5 kilometre uzunluğa ulaşan birbirine paralel ve ızgaralı caddeler, içinde avluları ve peç denilen kalorifer sistemleri olan taş evler, Osmanlı’dan kalan hanlar, hamamlar bu çarpık yapılaşmanın arasında sıkışıp kalmasın diye buralarda yaşayan halka başka konutlar sağlanmış ve güzelliklerin fark edilmesi çalışmaları başlamış! Yani yerel yönetim tarafından kentsel dönüşümün uygulanmaya başlanması çok işe yaramış.

Bu sayede Kars’ta önümüzdeki yıllarda çok çok daha güzel manzaralarla karşılaşmak mümkün olacak gibi görünüyor.

Anadolu’yu gezmek gerçekten güzel; güzel insanlarının arasına girmek, her yörede ayrı bir saz ayrı bir söz öğrenmek, güzel lezzetler tatmak, ama en önemlisi yüzyıllar sonrasından tarihi selamlamak!

Bir sonraki durakta buluşmak dileğiyle…

Selda Güleç

 

ÖNEMLİ NOT: Kars’tan dönerken Molakanların felsefesi ile birlikte meraklılarına ikram edilmek üzere çeşit çeşit peynirler, keteler, kızılcık pestilleri, *simişkalar almak da gerekir.

*Simişka; uzun, siyah, çiğ satılan, arzu edenlerin kavurarak yediği, eskiden Rus Bakkallarında satılan değişik bir çeşit ay çekirdeği

Yukarı