Yeni Yıla Girmeden Önce Gidivermek İçin, Amsterdam…

27 Aralık 2023

Senenin en ışıklı hali Dünya’nın hemen hemen her yerinde özellikle de Avrupa şehirlerinde yılbaşından önceki bir kaç haftadır. İşte bu haftalardan birinde özellikle de yılbaşı arifesinde gidiverilecek en güzel yerlerden biri Amsterdam.

Bazı şehirler için denir ya “en güzel hali ilkbahar ve sonbahar ya da şöyle derler, yazları çok sıcak ve kalabalık sakın gitmeyin veya aman aman kışın yağmur, çamur ve rüzgarda ne işiniz var”, yılbaşı öncesi hiç bir yer için söylenemez bunlar, öyle büyülü öyle masalsıdır ki her yer, hele Amsterdam için hiç söylenemez.

Kanallar ve köprüler boyunca yürürken, (burada bahsedilen yalnızca şehir merkezinde bulunan 165 kanal ve 80 köprü), dizi dizi birbirine yaslanmış antik evlerin ve yapraklarını çoktan dökmüş sıra sıra ağaçların ışıklarla süslenmiş naif hallerinin suya yansıması büyüleyici bir atmosferde hissettirir çünkü insana kendini. Mimarinin güzelliğini sadece binalarda değil yerlerde yollarda bile görürsünüz, yaya geçitlerinin ve hatta yol çizgilerinin boyanarak değilde beyaz taşlar dizilerek oluşturulduğunu farkedince.

Hani tarçınlı ve zencefilli kurabiye evler vardır yılbaşı öncesi yapılan, işte bu kurabiye evlerin sokaklarında sanki romantik bir filmin setinde dolaşır gibi gezersiniz Amsterdam’da. Hele gece olup ışıklar yandığında, pek de evlerde perde kullanılmadığını göz önünde bulundurursak ışık ışık olur bu kurabiye sokaklar..

Dümdüz bir şehir Amsterdam, yürüyün yürüyebildiğiniz kadar, isterseniz bisikletle gezin, ama eğer çok ustaysanız ve park edilmiş bisiklet yığınlarının içinde kendinizinkini bulma riskini göze alabiliyorsanız kullanmalısınız bu seçeneği. Bisiklet yolları ve bisikletliler o kadar çok ki, (şehirdeki insan sayısından fazla olduğu söyleniyor), eğer yanlışlıkla onların yolundan yürürseniz zillerini çalarak üzerinize hızlıca gelen bir tabur cengaver ile karşılaşabilirsiniz. Öyle tutkulu sürüşleri var ki çoğunun, içinizden çok hızlı giden bir tanesinin rüzgarına kapılıp şehrin rüyasına karışıvermek bile geçebilir..

İçinde kültür, sanat, tasarım, yeme, içme, doğa gezileri, parklar, bahçeler, fuarlar, festivaller, müzeler her şey olan bir rüyadır bu içine karışıvermek isteyeceğiniz.

Ne kadar kalacağınıza göre, günlerinizi iyi planlarsanız sonsuz seçenekler sunan bu şehri üç dört günde gezip söz konusu rüyanın içine balıklama dalabilirsiniz.

Neredeyse tüm önemli müzeler ve etkinlik alanları (Anne Frank’in evi, Spinoza’nın evi, Rembrandt Evi Müzesi ve bir kaç tanesi hariç) müthiş bir mimari harikası olan Museum Plein isimli bölgede toplanmış. İnanılmaz güzel Rijks Museum, Van Gogh Müzesi, Stedelijk Museum, Moco Museum ve hatta yılın bu döneminde kurulan Noel Marketleri, hepsini bir arada burada deneyimlemek mümkün. Müze ve gösterilerin biletlerini önceden almak veya “I Amsterdam” kartı kullanmak işleri çok kolaylaştırıyor. Görmek ve alışveriş yapmak istediğiniz yerler için de kaldığınız (herkese, her keseye göre konaklama imkanları mevcut Amsterdam’da) yere göre kendinize rota yaparsanız, yürüme mesafesinde pek çok şeyi bir arada halledebiliyorsunuz. Bir gastronomi şehri olmadığına dair söylemlere hiç kulak kabartmamak ve yeme içme yerlerine ön rezervasyon yapmak da zamanı iyi kullanmak açısından epey önemli.

Kendine özgü pek çok lezzetinin yanında dünya mutfağından çeşitler de sunuyor Amsterdam sayısı belli olmayan çokluktaki restoran ve kafeleriyle, genelde hepsinin lezzet ve hizmet kalitesi de oldukça yüksek.. Fırınların yani modern adıyla “bakery” lerin çokluğu insanı şaşırtıyor bu şehirde. Çeşit çeşit hamur işleri var. Özellikle de ekşi mayalı artizan ekmek ve tereyağı bu fırınlarda ve tüm restoranlarda mutlaka sofraya ilk arz-ı endam edenlerden oluyor.

Sokak lezzetleri tercih edenlerdenseniz, upuzun kuyruklara girmek zorunda kalıyorsunuz, özellikle de meşhur gofretleri “stroopwafel” için. Amsterdam’da her markette bulunabilse de, sıcacık, taze taze olanları yüzünden uzuyor ünlenmiş yerlerin kuyrukları.

Kış aylarında genellikle de yılbaşlarında evlerde yapılan “Oliebollen” diye pudra şekeriyle servis edilen bir hamur tatlıları var, sokaklardaki seyyar tezgahlarda bol bol rastlamak mümkün bunlara, puf puf topçuklar şeklinde satılıyorlar. Yerel ve geleneksel lezzetleri tatmayı sevenlerdenseniz mutlaka denenmeli.

Adım adım olmasa da büyük bir sıklıkla karşınıza çıkan ve kuyruğa girmeniz gereken diğer lezzetlerin başında “patates kızartması” geliyor, dev karton külahlarda, çeşit çeşit sos seçenekleriyle sunuluyorlar ve gerçekten de bu patateslerin tadına doyulmuyor. Yani o uzun kuyruklara girmeye değer.

Amsterdam deyince pek çok kişinin aklına ilk gelen kendi ülkerinde legal olmayan deneyimler ve eğlence hayatı. Güzelim mimarisine, müzelerine, sosyal hayatına, sevilecek onlarca şeyine rağmen Amsterdam’a haksızlık etmek oluyor bu biraz. Şehrin içinde ve dışında öyle çok güzellik var ki, ulaşımın her yere tren veya otobüsle çok kolay sağlanması da cabası. Mesela Zaanse Schans bölgesi, yani Amsterdam’ın Yel Değirmenleri, şehir merkezinin yanı başındaki Masal Köy Giethoorn, hatta çocuğunuzla seyahat ediyorsanız ya da içinizdeki çocuğu hep canlı tutuyorsanız Amsterdam merkeze 45 dakika uzaklıktaki Hans& Gratel Pankek Evi, doğa ile iç içe olabileceğiniz, sınırsız güzellikteki manzaraların, ev ve köy hayatının içine girebileceğiniz, şehrin içinde gördüğünüz dev peynir dükkanlarının, hatta ülkeye has tahta ayakkabıların üretim yerlerine uğrayabileceğiniz harika seçenekler.

Bu kadar şey anlatıp fuhuşun legal olduğu Red Light District’ten ve uyuşturucu maddelerin serbest olarak satıldığı coffee shop’lardan sadece bir cümle ile bahsetmek veya hiç bahsetmemek elbette bir tercih. Devletin daha kolay kontrol altında tutmak için legal hale getirdiğini göz önüne alacak olursak, bu çemberin içine girip girmemek de kişinin kendi elinde diyebiliriz.

Hoşgörü en sevdiğim kelimelerden biri. Beni en cezbeden anlamı ise farklılıklara olumsuz tepki göstermeme hali. Amsterdam şehri ise bu halin Avrupa ve belki Dünya’daki merkezi. Aslında bazılarına göre de pek çok günahın merkezi, bakış açısı yani!

Gidivermek istesin insan, hangi bakış açısıyla olursa olsun, görülecek çok yer, yaşanacak bir dünya tecrübe var, işte bu yüzden Amsterdam’ı atlamamak ve mutlaka ilk fırsatta kendi tercihlerimizle yaşamak lazım..

Yeni yıl gidiverecek şahane rotaları birlikte getirsin..

Selda Güleç

Yukarı