Bir Fotoğraf İnsana Neler Düşündürüyor

19 Ağustos 2022

 

Bu fotoğrafı her zaman sevmişimdir. Neden sevdiğimi anlamak güç değil aslında, fotoğrafın özünde basitlik ve samimiyet var. Bugün attığı her adımı ince ince hesaplayan genç nesillerin taktik ve kurgu hali doğallığı öldürüyor. Bırakın profesyonel gösteri ve sahne dünyasındaki insanları, hadi onların işi bu diyelim, ya sıradan insanlara ne demeli? Geçen gün Kuzguncuk’ta iki arkadaşımla yürürken, malum, Kuzguncuk şehrin köklü semti, eski evler hâlâ korunuyor, bu evler haliyle doğal fotoğraf platformuna dönmüş durumda. Birkaç genç kız bu şirin eski evlerin kapısının önünde poz verirken erkek arkadaşları da sürekli fotoğraflarını çekiyordu, ama ne pozlar. Gözümü alamadım ve yanımdakilere ‘instagramcılar çalışıyor’ dedim. Aynen öyleydi, güldük ama insanın doğallığını yitirmesi gülünecek şey değil oysa.

Ella Fitzgerald ve Louis Armstrong’un bu albüm fotoğrafı 1956 yılına ait. Çoğu yerde fotoğrafın orijinal kadrajı görünmez, daha diz üstü kadrajında kullanılır oysa fotoğrafın kadraja alınmayan kısmı da önemli.

“Ella and Louis”, biz de albüm adıyla yazalım, sanki orta halli emekli karı koca gibi. Hayat telaşında kaygılar kısmen geride kalmış diyebilir miyiz? Hadi öyle olsun!

Yaşları yakın görünüyor ama Louis, Ella’dan 15 kadar daha büyük aslında, fark fazla anlaşılmıyor ama dikkat çeken ilk detaylar ayrıntılarda. Armstrong’un ayakkabıları normal ama çorapları nasıl? Bu fotoğraf bir kayıt stüdyosu fotoğrafı, albüm kapağı için çekilmişti ve öyle ünlendi ama ikili o yıllarda hayli ünlü kişiler olmalarına rağmen ne poz vermişler ne de yüzlerine abartılı ifade kondurmuşlar, aralarında şakalaşırken bir ara deklanşörün flaşı patlamış gibi, kim bilir belki hakikatten öyle oldu.

Armstrong’un çorabına gelince. Kıvrık çoraplar özensizlik değil aslında, o yıllarda çorap lastikleri bugünkü kadar gelişmemişti, eski filmleri hatırlayın. Aile büyüklerinizin eski fotoğraflarına bakarsanız böyle karelere rastlarsınız, hiç şaşırtıcı değil, benim yaşım bile bunları hatırlıyor, paçası lastikli çoraplar ta ne zaman yaygınlaştı. Ayakkabılar da ne kadar mütevazı.

Ella’nın elbisesi modayla işim olmaz der gibi bol ve rahat, oysa Ella’nın yaşıtı yıldızların o yıllarda ne kadar şık giyindiğini hatırlarız, o yıldızların çoğu beyazdır tamam ama mesela Billie Holiday’i hatırlayın, onun da başında beyaz kamelyası olmadığı bir fotoğrafının görmeniz zordur. Ella da demek ki bu stüdyo doğallığını bozmak istememiş, belki de albüm kapağı olsun diye çekmediler ama firma böyle istedi, kim bilir.

Saç, makyaj adeta yok. Armstrong da kalın çerçeveli siyah gözlükler. Üstünde bugün esnaf takımının vazgeçilmez kılığı enine çizgili tişörtlerin atası gibi. Renkler de benziyor. Pantolon ütülü ama sağ dizinin altındaki ütü çizgisi sanki çift çizgiye dönmüş.

Louis’in kucağında trompeti ve her zamanki gibi beyaz mendili. Beyaz mendil hem ihtiyaç hem metafor aslında. Bizim yıldızların da elinde mendil görmüşlüğümüz vardır. Mesela Orhan Boran’ı hatırlıyorum, elinden beyaz mendil eksik olmazdı. Tarzını ve şarkılarını sevmesem de nev-i şahsına münhasır biri olan Mustafa Keser de mendillidir. Hatta, ‘mendilim benden daha meşhur’ diye demecini hatırlıyorum. O artık iyice işlemeli mendillere yönelerek işi ucuzlattı bence. Sahne insanlarının elinde mendil olması işlerini kolaylaştırıyor. Çoğu insan, tecrübeli olsa dahi sahnede elini nereye koyacağını bilemez, bu iş hiç kolay değil, ya sallayıp durursun ve aptal gibi görünürsün, ya oraya buraya yaslamaya çalışırsın ve yine aptal gibi görünürsün, oysa mendil gibi aksesuarlar çok işe yarıyor. Armstrong elini kolunu nereye koyacağını bilmeyen biri değil haliyle, trompet çalıyor ama çok terliyordu. Bu terleri arada silmek lazım. O yüzden mendil onun için ihtiyaç.

Ella ve Louis’in oturuşları da poz verir gibi değil. Ella’nın kilosunu saklamak gibi bir derdi belli ki yok. Hayatı boyunca kiloluydu, Yetmişlerden itibaren, seksenlerin başında iyice zayıf fotoğraflarını hatırlıyorum ama sanırım onlar hep tedavi sonraları dönemlere ait görüntülerdi. 1956 yılında gayet sağlıklı 39 yaşında bir genç kadın. Louis ise 55 yaşında.

Ben bu fotoğrafın çağrıştırdıklarından yola çıkarak hatırlattıklarını yazmaya çalıştım ama o yılların albüm kapak fotoğraflarına bakarsanız çoğu fotoğrafın bu kadar olmasa da doğal halini koruduğunu görürsünüz. Kurgu varsa dahi mekanla ya da konseptle ilgili şeylerdir. Sonraki yıllarda rock’n roll ile bu işler şirazesinden çıkmaya başladı. Caz özünde kişi merkezli bir müzik değildir, grup müziğidir, oysa diğer popüler türler solist veya yıldız isim müziğidir. Hatırlayın Elvis Presley’i, bu arada, onun hayatını anlatan bir film sonbaharda vizyona girecekmiş hatırlatayım. Elvis ne pozlar verirdi, ne giysiler, ne hareketler neler neler ama onlar birer konseptti. Altmışlar ve yetmişlerden itibaren caz dünyası fotoğraflar konusunda yine mütevazı kaldı ama popüler müzikler aldı başını gitti. Füzyon ile işler iyice karıştı. Caz için de söylenebilir. İşin içine yetenekli kalemlerin illüstratif çizimleri girmeye başladı. Fotoğraf yine vardı elbette.

Caz özünde hâlâ fazla değişmedi. Elbette çorapların paçaları artık düşmüyor ama gerisi normal. Genellikle kameraya bakan kararlı yüzlerle dolu normal insanlar. Sanki, bizim öyle abartılara ihtiyacımız yok, onlar yapabilir, onların işi başka ama biz enstrümanımızla varız diyorlar hâlâ. Ben böyle düşünüyorum. Bakın, bir fotoğraf insana neler düşündürtüyor.

Feridun Ertaşkan

 

 

Yukarı