Kar İstanbul’da da Güzel, Cazda da Hatıralarımızda da

13 Mart 2022


Kar her ne kadar büyük şehirler için bir yere ulaşma sıkıntısı demek olsa da yarattığı manzaranın benzeri yok. Normal zamanda şehirlerin dayanılmaz çirkinlikteki görüntüleri kar altında romantik manzaralara dönüşür. Hele bu şehir İstanbul ise değmeyin keyfine. Boğazı ayrı güzel, adaları ayrı, tarihi bölgeleri ayrı.

Çocukluğumda kar yağmasını pencere başında beklerdim. İstanbul kar yağışı bakımından bereketli bir şehir olmamıştır. Ilıman deniz iklimi buna pek müsait değil sanırım, o yüzden olmalı, doğudan gelen kar manzaraları İstanbul’da pek görünmez, birkaç kez yoğun yağmış yıllar işte 1954, 1987 gibi hemen birer şehir efsanesine dönüşür.

Böyle yazınca insan Ukrayna, Suriye, Afganistan’da sıkıntı çekenleri düşünmeden edemiyor ve hicap duyuyor, en azından bende öyle oluyor, bilmiyorum, kardan aldığım keyif vicdan azabına dönüşüyor ama bu yazıda öyle olmamasına karar verdim ve cazın karla ilişkisini güzel müzikler, kimi iğneli cümleler ve fotoğraflarla anlatmak istedim.

Cazı türlü şekillerde pazarlamak isteyen müzik firmaları bazı temaları kesinlikle ıskalamaz. Kar ve kış romantizmi bu temaların başında gelir. Şömine başı fotoğrafları, ıssız karlı dağlardaki sıcak kulübe görüntüleri dozunda erotizmle albüm kapaklarına yerleşir, dijital platformlardan sonra aynı fotoğraflar bu kez playlistlere yerleşmeye başladı.

Chet Baker’lı, Dexter Gordon’lı müzikler playlistlere doluşur ve kimbilir kaçıncı kez yeniden piyasaya sürülür. Bu işin doğası böyledir. Kabullenin, rahat edin.

Esasen, cazda karla kaplı şarkıların esas teması Noel öncesi dönemi anlatır. Bir avuç Noel temalı şarkı onlarca yıldır dilimize pelesenk olmuş çalınıp duruyor, bir Ella Fitzgerald söylüyor, bir Billie Holiday, bir de günümüzden kadınlar özellikle, ama sadece bu döneme has söylüyor. Femme fatale seslerin erotizm yüklü romantik şarkıları kış ayları boyunca epey işe yarıyor.

Bendeniz yıllarca reklam ajanslarında sanat yönetmenliği yaptım. İnternetin olmadığı doksanlarda reklam tasarımcıları olarak ilham kaynağımız yurtdışından ithal reklam kataloglarıydı, bu kataloglar sayesinde tasarım dilindeki değişim ve modernizmi takip ederdik. Hatta, bu katalogları reklam ajanslarını dolaşarak pazarlayan bir takım adamlar vardı ve bu akıllı uyanıklar kimlerin neyi daha çok sevdiğini bilir, özellikle nokta atışlı katalogları adrese teslim getirirlerdi. İşte, karla kaplı fotoğrafların ne denli yoğun kullanıldığına ilk o yıllarda ve bu reklam kataloglarında tanık oldum ve şaştım. Tamam, kar manzaralarını hepimiz severiz ama o fotoğraflarda resmedilen hayatlar bambaşkaydı ve bizim buralarla hiç ilgisi yoktu, reklamlar zaten öyle olma özlemi, benim olmalı egosunun tatmin mekanizması değil midir, şimdi de hâlâ öyle kullanılıyor.

Dijital platformlardaki kış temalı playlisteri görünce hep o kataloglar aklıma gelir.

Lee Morgan and Helen Morgan in 1970

İşin bir de caz yanı var dedim, Noel öncesi dönemi anlattım ama kış ve karla ilgili olup da romantik olmayan şeyler de var. Bunlardan biri caz tarihinin ölümsüz trompetçisi Lee Morgan’ın ölümü konusudur. Morgan yanılmıyorsam 1971 yılının karla kapla bir Şubat ya da Mart günü o akşam çalacağı küçük klüpte birlikte yaşadığı sevgilisi tarafından bir kıskançlık krizi nedeniyle tabancayla vurularak öldürüldü.

Caz tarihinin bu acı sayfasının bu konuyla ilgisi bu olayı yaşayıp da aktaran her tanığın ısrarla o gün havanın ne kadar karlı olduğu ve New York sokaklarının arabayla ve hatta yürüyerek dahi gidilemeyecek kadar zorlu olduğudur. Niye bunca sıkıntıya rağmen Morgan neredeyse boş o caz kulübünde o gece ısrarla çalmak istedi emin değilim. Bu ânı gözümde hep bir sinema sahnesi gibi canlandırırım. Benim canlandırmam tanıkların anlatımıyla örtüşüyor olsa dahi zihnim kendiliğinden dramatik kareler ekliyordur. Sanki mafya sahnesi gibi hep düşündüm halbuki hiç ilgisi yoktu. Sevgilisi ve Morgan kulüpte idi, gündüzden kalan tartışma bitmek bilmeden sürüyordu, sahneye çıkma saati gelmişti ama kulüp nerdeyse boştu, öyle bir kış akşamı nasıl dolu olsun ki zaten. Olayın devamı önemli değil. Kıskançlık insana neler yaptırır bilinmez. Zihnin ve kişiliğin karanlık kapıları bir anda açılır ve girdiğin dehlizden bir katil olarak çıkarsın. Bu olaydaki trajik yan büyük bir yeteneğin genç yaşta ölmesiyle sonuçlanmış. Dönemin tüm caz dünyasının yakından tanıdığı sevgili ise galiba 20 yıl hapis yatmış ve muazzam bir dışlanma yaşamıştı. Çok yıllar sonra doksanlarda bir belgeselde yaşadıklarını anlattığını hatırlıyorum.

Jazzy hip hop müzikler yapan Jazzinuf isimli bir grup mu, kişi olduğunu bilmediğim birinin “Snow in My Shoe” isimli müziği bir ara dikkatimi çekmişti. Müzik bakımından pek bir özelliği olmayan bu parçanın içindeki romantik keder dikkatimi çekmişti. Kapağında karda bir çift çocuk ayakkabısı görünüyordu.

Zihnimden yansıyan kareler arasında Ara Güler de var. İstanbul’un karla kaplı en güzel fotoğrafları şüphesiz onun vizöründen çıkmıştır. Vaktiyle bir dergi için yazı yazmıştım. Yazı için kendim hakkında kısa bir özet geçmemi istediler, ben de kendimi Ara Güler’in 1960’larda fotoğrafladığı İstanbul sokaklarındaki o çocuklardan biri olarak tarif etmiştim de ajanstan hemen telefon gelmişti, aman Ara Güler’in fotosundaki çocuk siz misiniz, telif sorunu çıkar diye, yok yahu dedim, kastım o değil, mecazen anlatıyorum, demek yazmayı becerememişim ki editör öyle anlamış, telaş etmişti.

İstanbulun karla imtihanındaki en güzel şeylerden biri ressamların karlı İstanbul peyzajlarıdır. Bu konuda çok sayıda tablo var, benim aklımdan bir anda geliveren tablolar arasında Malik Aksel’in, Avni Arbaş’ın, daha eskilerden Osmanlı dönemi ressamlarının eserleri gözümün önüne gelir, bilhassa Nazmi Ziya’yı bu konuda örnek verebilirim.

Bu konuda zihnime dolanan son not ise bu manzaralara bakar ya da zihninizden geçirirken playerda nelerin çalabileceğine dair bir iki örnek olsun. Bunların başında Bill Evans, Chet Baker gelmesi adettendir ama ben size Kenny Barron ve biraz daha eskilerden Red Garland, Tommy Flanagan gibi isimleri de öneririm.

Kar ve İstanbul üzerinden bir doğaçlama yapmaya çalıştım ama bu konunun bir diğer tür devamı önümüzdeki bahar ayları veya caza çok yakışan sonbahar da olabilir. Sonbahar yapraklarını belki başka bir yazıda anlatmak dileğiyle sizi cazla ve karla baş başa bırakıyorum.

Feridun Ertaşkan

 

Yukarı