Seyr-ü Sefer, Bu Sefer Gemlik’e

3 Mayıs 2021

Adı gidivermek olan bu sitede “gidiverişlerimizi” anlatma çabamın ilk denemesi, değerli yazar Kürşat Başar ile birlikte gerçekleştirdiğimiz Gemlik Seyr’ü Seferimiz olsun istedim. Rotamızın en önemli durağı “Daniş Ekim Tuzla Çiftliği”nde zeytin hasadı idi. Geleneğe uygun olarak önce zeytin toplanacak, hasat bitiminde de tüm çalışanlarla birlikte kuru fasulye yenecekti.

Çiftliğe vardığımızda bizi Daniş Ekim’in torunları sıcacık bir misafirperverlikle karşıladı. Günlerce süren hazırlıklardan sonra nihayet buluşmuştuk. Hepimizin sepetleri, şalvarları hazırdı. İlk önce ‘Gemlik’te zeytin elle toplanır’ ilkesini öğrendik ve “zeytini sağmak” olarak adlandırılan yöntemle kah ağaçlara yaslanmış merdivenlere çıkarak, kah dallara uzanarak sepetlerimizi zeytinlerle doldurduk.

Çiftlik içerisinde yaptığımız gezi sırasında zeytin havuzları gördük, üzerinde kocaman taşlar duran. “Kap” da diyorlarmış o havuzlara. Zeytinler içine atıldıktan sonra üzerine taşlar konuyor ve taşların seviyesi düştükçe zeytinin yenebilecek duruma geldiği anlaşılıyor. Bizans Dönemi’nden kalma bu usul çok etkileyici; hele onu bilfiil yaşamak, hasat edilen ilk zeytini avucuna alıp havuza atmak, hatta ilk atan olunca bahşişi kapmak inanılmaz hisler yaşattı. Zeytinin soframıza gelene kadar ne çok hikayesi vardı ve tek bir tanesi bile ne kıymetliydi!

Ev sahiplerimiz, hasat ve çiftlik gezisi sonrası bizler için kurulan harika sofraya oturmadan önce bizimle, çiftliğe adı verilmiş olan dedeleri Daniş Bey ve ailesiyle ilgili bilgiler paylaştılar. Dinlediklerimiz hepimizi çok duygulandırdı. Çünkü anlatılanlarda, zeytin sevdalısı bir ailenin bu kutsal ağaca ta Osmanlıdan beri süregelen ve hiç tükenmeyen inancı gizliydi.

Öğrendik ki, Daniş Ekim’in dedesi Seyfullah Bey Karadağ savaşlarında gösterdiği yararlılıklar nedeniyle Sultan Abdülhamit’in dikkatini çekmiş ve kendisine padişah tarafından Paşalık rütbesi önerilmiş. Seyfullah Bey buna sıcak bakmayınca, yarbay rütbesiyle padişah yaveri olarak saraya alınmış ve böylece de ailenin Arnavutluk’un Zavalani köyünden İstanbul’a göçü gerçekleşmiş. İstanbul’da Beşiktaş’a yerleşen Seyfullah Bey, birikimleriyle Gemlik’te bir Fransız aileden Tuzla Çiftliği’ni satın almış ve Galatasaray Lisesi’ni bitiren oğlu ile burada ziraata başlamış. Oğlunun yönetiminde Tuzla Çiftliği, civar köylerin ekmek kazandıkları ve ihtiyaçlarının giderildiği bir hacet kapısı olmuş. Oğlu Daniş Bey de 1910 yılında burada, bu çiftlikte dünyaya gelmiş. Babasının vefatı sonrası Ziraat Mektebi’ni bitirip çiftliğin idaresini eline almış ve ömrü boyunca hep sosyal hayatın içinde kalarak, o da Gemlik’e büyük hizmetlerde bulunmuş. Her ne konuda olursa olsun başı sıkışan ona koşmuş ve mutlaka derdine çare bulunmuş.

“Dedem Daniş Ekim’in en önemli özelliği kamu yararını kişisel yararlarının çok üzerinde görmesi, alan değil veren elin üstünlüğüne inanması, fakir babası olması, yardımseverlikte sınır tanımaması, yanlış yapanı hoşgörü ile karşılarken yalan söyleyeni ve doğruluktan ayrılanı asla affetmemesidir. Ona Gemliklilerin ‘Bey’ sıfatını yakıştırmaları bu özelliklerinden ötürü olsa gerek…” sözleriyle anlattı torun dedesini bize.

Yok olmaya yüz tutmuş tekniklere sahip çıkan, dededen toruna kendi yaşadıklarını bizlere de temsili olarak yaşatan üçüncü kuşak torunlar, Gemlik zeytinine, taşına, toprağına, havasına, suyuna olan aşklarını iyi ki bizimle buluşturdular; Daniş Ekim dedelerini iyi ki anlattılar! “Bey” nasıl olunur, bu dünyadan giderken insanın ardında bıraktıkları neler olmalıdır, iyi ki düşündürttüler…

Bu duygularla oturduğumuz sofranın etrafındaki sohbetimiz çiftlikle, zeytinle, Gemlik’teki hayatla ilgili sürdü gitti. Yörenin ileri gelenleri zeytin aşklarını, zeytinin bugünkü durumunu, iyileştirmek için neler yapılması ve yapılmaması gerektiğini anlattılar. Yemeklerin hepsi zeytinin uzantısı lezzetlerdi. Sadece yemekler değil hep birlikte söylediğimiz şarkılar, türküler, her şey zeytinle ilgiliydi.

İki günlük seyahatimizde çevredeki yağhaneleri, Umurbey Kadın Kooperatifi’ni, büyük zeytin işletmelerini ziyaret ettik; sohbeti bol soframızda damak çatlatan lezzetler eşliğinde yeni dostlar tanıdık.

Dönerken ellerimizde zeytin dolu sepetlerimizden başka, gittiğimiz yerlere dikeceğimiz zeytin fidelerimiz de vardı. Ve bir de fideler ağaca, pıtırcıklanan beyaz çiçekleri de zeytine dönüşürken gözümüzün önüne gelecek hoş sedalarımız…

Gidivermenin müthiş memnuniyeti ve yeni “gidivermeler”in hevesiyle geri döndük…

Bir sonraki seyr-ü seferde buluşmak üzere…

Selda Güleç

Yukarı